8 Temmuz 2009 Çarşamba

J'ai été à Paris




Evet gördüm Paris'i de gördüm. Her ne kadar gezilecek ve görülecek yerler listemde bulunmasa da kardeşime verdiğim sözün gereği olarak Paris'e de gitmiş bulundum.


Aslında beklentilerimin ötesinde güzel bir şehirler karşılaştım. Tipik bir Batı Avrupa şehri ama çok büyük ve harika planlanmış bir şehir. Resmen turizm merkezi olması için ilmek ilmek dokunmuş. Çok az şehrin bir tarzı vardır ve Paris gerçekten tarzı olan bir şehir. Binaları özellikle hoşuma gitti. Tek düze yapılar ama ayrıntılarda farklılaşmışlar. Dışarıdan bakınca anlamak zor olan ayrıntılar... Balkonsuz evler ya da daha doğrusu Fransız balkonlu evler. Dümdüz ve geniş caddeler. Her köşe başında bulunan cafe ler.


Temiz bir şehir değil Paris. Hijyen ise kesinlikle Fransızlar için bir öncelik değil. Bir hayvan ile bir Fransız arasında hijyenik anlamda bir fark yok bence. Ama ulaşım şahane. Metrolarına ve otobüs hatlarına bayıldım. Her yere rahatlıkla metro ile gidilebilir. 500 metre de bir metro durağı var. Tabii içeri girince kayıp olmazsanız istediğiniz yere gidebilirsiniz orası da ayrı bir konu. Sanırım yerin üstündeki kadar altında da zaman geçirdik. Fiyatlar ise çılgın. Metro 1.60€. Aktarmalar ücretsiz ama yine de pahalı. Fakt metro en pahalı şey değil.

En pahalı şeyse su. En ucuz su 1.50€ dan başlıyor. Tabii içebilirseniz. Adamlarda market denen hadise çok az. Her şey turistik olduğundan fiyatlarda turistik! Market yok dedim ama bakkal var sanmayın. Merkezde bakkalda çok az var. Şehrin az dışında biraz daha sık bakkal bulmak mümkün ama fiyatlar çok eğlenceli. Bakkalı bulduğunuza bulacağınıza pişman olabilirsiniz. En ucuz şey taksi. İnanması zor ama taksiler binilebilir ve kesinlikle sizi dolandırmazlar.


Fakat Paris’te en çok ne hoşuma gitti diye soranlara verdiğim tek cevap var. Eiffel, Louver ya da Orsay değil. Şehrin muazzam güvenliği !! Harika bir güvenlik var. Turist sayısı şehrin nüfusundan fazla olunca sanırım bu bir gereklilik ama yine de insanlar gece 1’de rahatlıkla sokaklarda dolaşabiliyorlar. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor.


En gıcık olduğum ise hiçbir uyarının, ilanın ya da yönergenin İngilizcelerinin olmaması. Barselona ve Roma’da turistik şehirlerdi ve orada her şeyin İngilizcesi rahatlıkla bulunabiliyordu. Paris’te ise müzelerde bile İngilizce açıklama yok. Mağazadaki satıcılar bile İngilizce konuşmuyorlar. Resmen bu konuda bir mütabakat var gibi. Nefret ettim resmen. Biraz kasınca Fransızca ve İngilizcenin aynı kökenden gelmesinin avantajlarını zaman zaman kullandım ama hakikaten sinir bozucu bir olaydı.


200 yüzyıl önce kasabadan biraz büyük bir şehrin bu kadar kısa sürede 35 milyon yıllık ziyaretçi çeken bir yer olması çok şaşırtıcı bir ayrıntıydı benim açımdan. Louver ya da Eiffel ile ilgili olarak zaten google da milyon tane şey var. Ondan buraya izlenimlerimi aktarma gereği duymuyorum.
Yalnız Paris’i karış karış dolaştım. Daha doğrusu şehir merkezini dolaştım ve bu dolaşmalarımın çoğunu yürüyerek yaptım. Bunun sonucunda ayaklarım şişti. Sanırım bir daha ki sefere bir yeri bu kadar çok yürüyerek dolaşmayacağım. Yorulduğumu ancak akşam otele gidince anladığımdan 3 günün sonunda pestil olmuş buldum kendimi.

Hoş bir rastlantı da Fransa'da ilan edilen "Türk Mevsimi" dolayısıyla Eifell de ki Mercan Dede ve Anadolu Ateş'inin gösterilerine rastlamış olmamızdı.

Herşeye rağmen tecrübe edilmesi gereken bir şehir olarak aklımda yer etti…

3 yorum:

Selin dedi ki...

Fransızların kötü kokuları örtmek için parfüm kullanmaları ve hatta bugün kullandığımız parfümün büyük ölçüde oradan geldiği efsanesini sanırım bilirsin :p Çoğu yerde de bahsi geçer bu pis olma konusunun. Sanırım temizlenmeyi hâlâ başaramadılar :)

Kendileri hakkında ikinci önemli konu da kendi dillerine aşık olmaları.. O yüzden şaşırmadım hiçbir tabelanın İngilizcesinin olmamasına. Özellikle İngilizceye karşı bir düşmanlık hissediyorum ben zaten. Yıllarca dünyanın en geçerli dili seninki olsun, sonra kökenlerini senin dilinden (ve Almancadan aynı zamanda)alan yeni bir dil gelsin senin dilinin bütün popülaritesini alsın gitsin :)) Eh normal bu kadar gıcık olmaları bence :p Eskiden daha tutucularmış, şimdi biraz rahat oldukları söyleniyor ama bilemem :)

Bölümüm itibarıyla deli gibi Fransayı görmek istememi bekliyor insanlar nedense, bendeyse bu yönde zerre kadar istek yok. Ama ne yazık ki görmeyi en çok istediğim yerlerden biri de Paris sınırları içinde :) Ölmeden görmeliyim Louvre'u :))

Güllerevurgunum dedi ki...

Valla benim gibi hijyen takıntısı olan biri için Fransızların kalbimdeki yeri ayrı :)

İngilizce'ye gıcık olmalarını da senin tespitinden kaynaklandığına bende inanıyorum. Düşünsene Allah'ın köylü ABD lilerinin dili senin muazzam kültür ve aydınlanma dilinin önüne geçsin. Yenilir yutulur şey değil :))

Louvre bende çok heyecan uyandırmadı doğrusunu istersen. Benim gibi müze sever biri için mabed olması gereken yer içeri girince biraz yavan geldi gözüme. Louvre'ın dışı içinden daha güzeldi :) Sanırım kafamda çok büyütmüş olmamla ya da sanattan anlamayor olmamla alakası var durumun :P

Adsız dedi ki...

gece yazdğım yorum ulaştımı bilmiyorum bağlantım kesildi yine o sırada.sabah uyanınca aklıma geldi.düzeltme : radyum:)kimin umrunda: benim olmalı... madamcurie