25 Mart 2009 Çarşamba

Adı Umut Olsun !


Bazen, hayatınızda sıkı dönüşler yapmanız gerekir. Bu tür dönüşler ya da dönüşümler bir tür rejenerasyondur aslında. Kendini yenilersin. Hayata bakışını revize edersin ve yaşamak için yeni nedenlerin olur.

Benim bu tür dönüşlerim ve değişimlerin hayatım boyunca çok ani olmuştur. Yine böyle dönüş yaşıyorum. İşimi değiştiriyorum.....Ve sadece birkaç saatte aldığım bir karar neticesinde.


Büyük bir ekonomik durgunluk yaşanıyor şu anda. Ama ben her daim işimle ve rızkımla ilgili olarak rahat bir insan olmuşumdur. Bu belki büyük maddi hırslarımın olmamasından belki de zaten oldukça dip ekonomik seviyeleri ailecek test etmiş olmamdan kaynaklanıyor. Aç kalmaktan da korkmuyorum zira, hep dediğim gibi en kötü durumda gider Sultanahmet'te tur rehberliği yaparım ama ekmeğimi çıkartırım. Sanırım çok büyük ekonomik sıkıntılar yaşamış bir aileden gelmenin iyi yanı bu olsa gerek :) Zor durumlara karşı bağışıklığım var...


Bunula beraber, hayallerim de var tabii ki. Mesela, işimle ilgili saygın bir otorite olabilmek en büyük hayalim. Bir gün, benim alanımla ilgili bir konuda CNBC-e de yorum almak için davet edilen kişilerden biri olmak istiyorum. Ya da, küresel firmalarda yönetici olan ve Platine, Bussiness Week'e kapak olanlardan biri olmak hiç fena olmazdı.

Bu yüzden, standard yurdum insanlarından farklı olarak uzun vadeli planları olan biri oldum. Bu planlara hizmet edecek bir ortam buldum mu da hemen değerlendiriyorum. İşte, bu iş değişikliği de hem de böyle bir ekonomik ortamda o zıplama fırsatlarından birini bana sundu.

Tam olarak istediğim şartlar demek doğru olmayabilir. Maaş olarak bir sıkıntım olmayacak ama pozisyon biraz muallak. Hiç olmayan bir departmanı kurmam gerekecek ve benim bütün iş hayatım olmayan departmanları kurmakla geçti. Artık bundan sıkılmaya başlıyorum. Bunu tek farkı, eğer başarılı olursam o hayalini kurduğum küresel firmada yükselme şansını yakalayacak olmam. Swot analizini yaptığımda büyük riskler aldığımı düşünmüyorum bu işi kabul ederken.

Sadece çekindiğim nokta acaba çok mu hızlı bu kararı aldım? Ama, konu beni direkt ilgilendiren şeyler olunca, zaten anında karar alan ve uygulayan biri olarak şimdiye kadar kararlarımdan hiç pişman olmadım. Allah'ta utandırmadı çok şükür ki. Zaten, içimde ki hislerden 6.sı da olumlu şeyler söylüyor bu işle ilgili olarak :)

Ayrıca, bir süredir Kariyer.net'te özgeçmişi aktif olan biri olarak, Kariyer.net'in tırt bir site olduğunu ve oradan sadece düşük profilli işler bulunabileceğine dair inancım bu süreçte pekişti. Zira, bir kez daha ben işi değil iş beni buldu.

Artık, inanıyorum ki, birşeyi ne kadar az dert eder ve kafaya takarsam o kadar çok nimet gelip beni buluyor. Herkesin işini kayıp etmekten ürktüğü, birçok kişinin işsiz dolaştığı ortamda hiç rızkımdan endişelenmemin ve işleri oluruna bırakmanın mükâfatı olarak bu durum oluştu sanırım.

İnanıyorum ki; Allah bu seferde beni utandırmaz, zira bana sadece ondan yardım var ve ondan başkasının yardımına da hiç ihtiyacım yok.

Bu sürece ve içimdeki heyecana bir ad koyasım geldi. Bu güzel heyecanın adı UMUT olsun :)








15 Mart 2009 Pazar

Sabahın Köründe Açık Olan Bayan Kuaförü



Benim her sabah işe gittiğim güzergâhta bir adet bayan kuaförü bulunmakta. İşe gitme saatimde sabah halen kör olduğundan, bu kuaförün kapalı olması gerekmekteydi. Yani en azından benim algılamam o yönde :)

Ama kısa bir süre önce farkettim ki, bu kuaför açık. İlk gördüğümde dedim ki; "herhalde ekstrem bir durum yüzünden açıktır." Ama ertesi sabah ve daha ertesi sabahta aynı kuaförün açık olduğu dikkatimi çekti. Bugün, (her ne kadar sapıkça bir davranış olarak algılanacaksa da), merak ettim ve içeriye baktım. Bütün koltukları tamamen bayan müşterilerle dolu :S

Sabahın 7.30'un da full çeken bir kuaför. İnanamıyorum !! Bazı sorularım var durumla ilgili.

*** Bir insanın sabahın köründe kuaföre gitmiş olması için saat kaçta kalkması gerekir?
*** Bir insanın o saatte kuaför gitmesini ne gerektirmiş olabilir?
*** Bir kuaför o saatte birilerinin kuaföre ihtiyacı olacağını nasıl farketmiş olabilir?
*** Bir insanın sabah uykusundan daha fazla değer verdiği birşeyi nasıl olabilir?
*** Acaba ben bunları merak ettiğim için nasıl bir insanım? Kafayı mı yedim? Bana ne???

Şoktayım hala :P

12 Mart 2009 Perşembe

Mimlenmiş !! Duyda İnanma ?!



Ben ki, bu blog aleminin gediklisi sayılırım bunca zamandır mimlenmemiştim. Hatta milletin mimini okurken mimlenmediğime hayıflandığımda olmuştu. İtiraf ediyorum :P


Ama asıl bu mim konusunda benim ilgimi çeken şey, ilk mim olayını kimin bulduğu. Çok yaratıcı bir olay bence :) Hatta son dönemlerde, geyikte sınır tanımayan mimlere rastlıyorum ki, okurken çok eğleniyorum.


En iyi mim cevapçıları ise;






Mansiyon ödülünü de prenseslerin prensesi üfürükten prensese veriyorum.



Velhasıl-ı kelâm, bizim de mimimiz oldu ve cevap vereceğiz adet üzere :)


1-Paraşütle atlamaya karar verdiniz ve ilk atlayışınızı yapmaya hazırlanıyorsunuz. Yerde sıranızı beklerken yukardan atlayanları seyrediyordunuz... Aklınızdan neler geçiyor ? AKLIMDAN BİRŞEY GEÇECEĞİNİ SANMIYORUM. AKLIM OLSA O SIRADA HİÇ OLMAZDIM.


2-Sıranız geldi ve uçak üç bin metreye yükselirken siz de kendinizi hazırlıyorsunuz. Arkanıza hiç bakmadan önünüzde açılan kapıya geliyor ve kendinizi aşağıya bırakıyorsunuz. Aşağıya atlarken ne diye bağırıyorsunuz? FİLMLERDE KAWABANGAAAAAAAAAAAAA! DİYE BAĞIRIRLAR. BENDE ÖZENTİ BİRİ OLDUĞUM İÇİN ANLAMINI BİLMESEMDE ÖYLE BAĞIRIRDIM SANIRIM :p YA DA GERÇEKÇİ OLAYIM, KELİME-İ ŞEHADET GETİRİRDİM YÜKSEK SESLE :)


3)Güvenli bir biçimde yere indiniz. Paraşütünüzü toplarken bir eğitmen size doğru geliyor ve birşeyler söylüyor. Eğitmen ne söylüyor? - BEN VARYA SANA O PARAŞÜTÜ VERENİN ... ! SENİN GİBİLER YÜZÜNDEN BU SPOR GELİŞMİYOR.

8 Mart 2009 Pazar

Trafik Canavarı Aday Adayı (2)


Efendim, şurada değindiğim yeni kariyerim olan trafik canavarlığı konusunda aday adaylığı mertebesinden adaylık mertebesine yükselmiş durumdayım.

Aldığım 8 saatlik dersin ardından bir süredir salladığım araba kiralama planını yerine getirerek bu haftasonunu İstanbul trafiğinde geçirdim. Çok şükür kazanın ve belanın uzak olduğu birkaç gün oldu. İlk gün arabayı otoparktan bile çıkartamadığımı düşünürsek pazar akşam arabayı teslim edeceğim saatteki durumum büyük bir ilerlemenin işareti olsa gerek :)

Peki, bu haftasonu neler öğrendim? Maddeler halinde yazacak olursam;

1- İstanbul'a 7 tepeli şehir demişler ya nedenini öğrendim. Her yeri yokuş. Anam 7 değil 117 tepe var burda. Araba kullanmazken farketmediğim sokakların bile rampa olduğunu gördüm. İnanılmaz bir olaydı. Acemilere resmen düşman bu şehir :)

2- Türk insanının medeniyet denilen kavramdan anladığı hiçbir halt yok. Çok saygısızca ve dikkatsizce araba kullandıkları yetmiyormuş gibi kurallara da uymuyorlar. Adamın biri sahil yolunda 2 şeritli yere arabasını park edip kapıyı açabiliyor mesela. Hadi denyosun, medeniyetsizsin ama canının kıymetini de mi bilmiyorsun be adam!

3- Kornayı icat edenin sülalesine en içten duygularımla selamlarımı iletmem gerektiğini öğrendim. Her halta korna çalan bir güruh var trafikte. Ders alırken korna yediğim çok oldu ama sürerken hiç yemedim. Kimseye de korna çalmadım. Nefret ediyorum. Yalnız, yurdum insanı o kadar terbiyesizki, en ufak şeyde önündekine korna çalıp hem gürültü kirliliğine sebep oluyorlar hem de stres yaratıyorlar.

4- Araba sürmek yağmurlu havalarda ve yoğun saatlerde bir ızdırap resmen. Sol ayaım debraaja basmaktan felç olacak sandım. Araba alınca otomatik almaya karar verdim :)

5- Ama en önemli kararım asla ve asla araba alma çünkü park yeri bulamazsın. Kendime ait bir villam falan olursa o zaman düşünürüm. Günün yarısını park yeri arayarak geçirmekten baygınlık geldi resmen.

Sonuçta, artık bende araba sürebiliyorum ve kafamda uzun zamandır yer eden bu konuyu ortadan kaldırmış olmanın huzur ile sol ayağımın normale dönmesini bekliyorum :)

5 Mart 2009 Perşembe

Milletçe Şansımıza Güveniyoruz Vesselam !



Bugünlerde, süper toto mudur loto mudur nedir, bir şans oyunu çılgınlığı var. Dün akşam beni şok eden görüntülere şahit oldum. Yolumun üstündeki tüm bayilerde inanılmaz kuyruklar oluşmuştu. Aslına bakarsam, ben kuyruklara alışkınım. Fatura ödeme kuyrukları, hastane kuyrukları, banka kuyrukları, askerlik şubesi kuyrukları, vergi dairesi kuyrukları ve tabii ki ramazan pidesi kuyrukları gibi envâi çeşit kuruğun müdavimi olmuşumdur. Ama bu başka birşeydi.

Astronomik rakama vurduğu söylenen ödül, insanların adeta gözünü döndürmüş olacak ki; bu uzunluktaki kuyrukları inşaâ etmek gereği duymuşlar. Tabii, benim bu durumun mantığını anlamam zor, zira hayatında herhangi bir şans oyunu oynamamış biri olarak o tür bir kuyruğa girmenin nasıl bir ruh hali gerektirdiğine dair en ufak bir fikrim yok. Sadece tahmin yüretebilirim ve tahminim de umutsuzluk ağırlıklı bir ruh halinden yana olurdu.

Bu tür şans oyunlarının hem de devlet eliyle özendirilmesi ise başlı başına bir fiyasko ve yönetim hatası. Toplumları havuç peşinde tavşanmış gibi algılayarak yönetme gayretinde öte birşey değil.

En güzel sözü yine atalarımız söylemiş: Haydan gelen huya gider. ;)

4 Mart 2009 Çarşamba

Küstüm


Kırgınım bugünlerde. Beni kıran şeylerin hayatın bu kadar ayrılmaz parçası olması ise beni dehşete düşürüyor. Sanki, ben bir dünyadayım geri kalan insanlar başka bir dünyada. Derd-i maişet, tek sorun. Derd-i maişet bittimi, daha çok tüketmek için kavga başlıyor. Daha çok tüketmenin de sınırı yok. Sadece para kazanmaya odaklı bir hayat sürüyorsun. Homo Economicus mu ne diyorlardı buna.

Ama ben insanım ki. Daha çok tüketmek için yaşamamam lazım. Başka zevklerimde olmalı. Başka beklentilerim de...En önemlisi dünya ya gönderiliş gayem bambaşka olmalı. Dünyaya gönderiliş gayemi bulmaya çalışırken hayatımı sadece daha çok kazanmaya ve tüketmeye adamak beni sadece boşluğa süreklemez mi?

Evet, sürükler. Nerden mi biliyorum? Çünkü denedim de oradan biliyorum.

Aşağılık gördüğüm birşey için yani para kazanmak için dertlenmek hiç bana göre olmadı olamıyorda. Ama bunu aşağılık görmemi kimse anlamıyor. Anlayamıyor ya da...

Anlayamayanlara küstüm. Beni böyle hissettirdikleri için de kırıldım.