22 Temmuz 2011 Cuma

Monotona Bağlamak...OHHHH Beeee!


Acayip yoğun bir dönemin ardından hayatım biraz olsun dinginleşti. Henüz işimin yoğunluğu azaldı diyemem ama yoğunluğun bile bir rutini oldu diyebilirim. Çok yorucu olmuyor artık ve benzer şeyler yaptığından kafamı çok meşgul de etmiyor.

Eskişehir'e ise tamamen alıştım ve bundan da büyük keyif almaktayım. Her haftasonu şehir dışına gitmemi gerektiren durumlar ortadan kalktığından beri haftasonlarımı malak gibi yatmak, bol bol briç oynamak ve dizi izlemekle geçirebiliyorum.

Evim ile işim arasında ki mesafenin 10 dk olması ise ayrı bir lüks. Hayalini bile İstanbul'dayken kuramayacağım bir durum var. Öğlen yemeklerine bile genelde eve gelebiliyorum. Tabii evde yiyecek birşey olmadığından atıştırma oluyor yemek faaliyetim ama olsun...

Son 1 yıldır feci bir kaos vardı hayatımda ama son birkaç haftadır ilkkez önümü biraz daha görebildiğimi hissediyorum. Trafik gibi insan ömrünü yiyen bir olgunun hayatımda olmaması da düşünce ve ruh sağlığıma iyi geliyor.

Buraya kadar herşey iyi de tek kötü olan şey monotona bağlamakla birlikte nüks eden içimde ki yalnızlık duygusu. Burada kimseyi tanımadığım gibi arkadaş edinebilecek ortamlardan da uzağım. Bursa'da iken iş arkadaşlarımın varlığı önemli bir destek iken şu an one-man show olarak rutini idare ediyorum.

Yaz dönemi bittikten ve yıllık iznimin ardından belki daha sosyal olabileceğim ortamları keşfedebilirim. Yanii UMARIM !

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Bana Marjinal Demeyin


İnsanların bana marjinal demesinden çok sıkıldım. Ortalama olmayı iyi bir şeymiş gibi lanse eden ve başkalarına da marjinal diyen kişilerden acayip gıcık kapıyorum.

Hee şurası bir gerçek ki ben de ortalama olmayı bazen çok istiyorum. Hiç olmazsa kendi halinde yaşar giderdim. Zihnimin, ruhumun, kalbimin bu kadar yükü taşıması gerekmezdi. Ama beni mutlu eden, mutsuz eden, değer verdiğim ya da vermediğim şeylerin ortalamadan farklı olması benim suçum değil bence. Ben de böyle yaratılmışım ve benim imtihanım da bu. Ben bunu anlayabilmişken insanların onlar gibi düşünmediğim için beni marjinal olarak sınıflandırmaları en basit hali ile saçma geliyor.

Benim için fıtratımın gereği olan bir düşünme biçimi insanları dehşete düşürüyor. Ben düşünürken ya da uygularken hareketlerimi gayet normal gibi hissediyorum oysa. İnsanlar ortalama olmanın güvenliği içinde yaşamaya o kadar alışmış ki, bence kendi farklı düşüncelerini bir şekilde bastırarak "normal" olmak adına maskelerle dolaşıyorlar. Benim gibi bir avuç insan da ne düşündüğünü söylediğinde hemen deli, meczup, aykırı, marjinal bilmem ne diye adlandırılıyorlar.

Aslında, çok temel bazı değer sistemine göre yaşıyorum ve kurallara bağlıyım ama kuralların tanımlanmadığı yerlerde örf adet gelenek bilmem neyi ciddiye almıyorsam bu niye sorun olsun ki? Bir yere ve topluma ait olma her insanda bir dürtü olarak var ama illa topluma ait olacağız diye farklı düşüncelerimizi söylemeyelim mi?

Zaten, dünyadaki baskın sistem herkesi homoeconomicus olmaya zorluyorken bunlarla mücadele yanında, ortalama yurdum insanlarından gelen mahalle baskıları da kabak tadı verdi artık. Kabul etmeliyim ki; dörtbaşı mamur bir düşünce sistemi ve felsefe henüz geliştiremedim. Kendi içimde tutarsızlıklarım var ama bunları kendime itiraf edecek ve düzeltmek için de gayret edecek cesaretim de var. Her geçen gün, saçlarımın artan beyazları ile orantılı olarak kendi içerisinde daha tutarlı bir yapıya kavuşan bir sisteme doğru gidiyorum. Bunu insanlara ifade edemiyor olmam kısmen benim sunumumla alakalı bir problem olduğu kadar kısmen de ortalamanın bulunduğu seviye ile de alakalı bence. Kimse kimseyi anlamaya çalışmadan, hemen kendi sistemi dışında ise sınıflandırıyor. Sınıflandırmasının bari metodolojisi olsa kabul edicem. Ama sadece kendi sığ dünya görüşü ile değerlendirme yapıp karşısındakini "öteki"leştiren bir tutum olursa kendileri yukarıda bahsettiğim gıcık olduğum insanlar zümresine dahil oluveriyorlar.

Yazacağımçok şey var buna dair ama konu bütünlüğünü sağlayıp sağlayamayacağıma dair kuşkularım var. Belki etaplar halinde devam etsem daha iyi olacak.

8 Temmuz 2011 Cuma

Eksik Kişi


Hani hep yazıp çiziyorum ya hayattan beklentin olmayacak, hayal kurmayacaksın, arzuların olmayacak falan filan...Bunlar aslında teorik söylemler. Kendimi bu şekilde renksiz kokusuz heyecansız yaşamaya alıştırmak için sahip olmaya çalıştığım bir dünya görüşü belki de...

Aslında beklentilerin, hayallerin ve planların olmadan hayat hiç de geçmiyor. Kuru kuruya yaşanmıyor anlayacağın. Bu bahsettiklerim hep hayatın tuzu biberi. Hayata iyi kötü renk katan şeyler.

Benim bir sürü idealim, hayalim, hırsım vardı. Hepsinden tek tek arınmak için de gayret sarfettim. Bazıları buna olgunlaşma adını koyabilir bazıları da gerçeklerle yüzleşme. Ama bu arınma sürecinden kendimle daha barışık ve huzurlu biri olarak çıktığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Bununla birlikte çok radikal olduğum bir konu daha var. Nadiren hayatta birşey isterim ve bu istediğim şey ya benim %100 istediğim gibi olsun ya da hiç olmasın. Bu durumda da ifrat ile tefrit şeklinde bir sürü olay başıma geliyor. Orta karar bir insan olamıyorum bir türlü.

Ben istiyorum ki, hayatımda bir kadın olduğunda benim sahip olmadığım tüm özellikler onda olsun. Beni tamamlasın. İnsanların hadleri olmadığı halde soruyorlar: " ne tür birini eş olarak arıyorsun?" Cevabın çok basit olmasını da bekliyorlar: Güzel olsun, yemek yapsın, itaatkar olsun, futbolda ofsayt nedir bilsin vs...

Halbuki çok daha farklı bir beklentim var benim. Ben zaten acizim ve hayatın yükünü kaldırmakta zorlanıyorum. Bana dahada yük getirecek biri değil üzerimdeki yükü paylaşacak birine ihtiyaç duyuyorum. Bu durumda da eksikliklerimin, eksikliği olmadığı birini beklemem de gayet normal değil mi? İnsanların kendilerine benzer kişilerle beraber olma tercihlerine saygı duymamakla beraber nedenini anlayabiliyorum. Çünkü, aşina oldukları özelliklere sahip insanlarla beraber olmak güvenli ve kolaydır. Romantik filmler bile ortak noktaları çok olan insanları birbirine yakıştırmaz mı zaten?

Çok fazla eksikliği olan biri olarak da beni tamamlayacak süper kişiyi bulmam ise gayet zor görünüyor. Yine de Allah'tan umut kesilmediği gibi bekleyen derviş beklemekten gebermiş mottosunu da unutmadan renksiz kokusuz telaşsız yaşamaya devam..........................

5 Temmuz 2011 Salı

Sızı


İçimde öyle bir yer varki ince ince sızlıyor. Hiç durmadan ve zamanla artarak devam eden bir sızı bu.

Gözlerimi kapattığım da geçer diye ümitleniyorum ama bırak gözlerimi kapattığımda geçmesini kafama sıksam ve beynim kulaklarımdan fışkırsa yine de geçmeyecek birşey.

Kmlerce yürüyorum yürürken acısı azalıyor hatta bazen geçer gibi oluyor ama durduğum anda tekrar kaldığı yerden devam ediyor.

Zaman içinde nasılsa geçer diye kendime telkin ediyorum ama aslında mazoşistçe hiç geçmesini istemiyorum.

Herşey sanki bir kabus ve hiç olmamış gibi. Ama bir türlü uyanamıyorum.

Eternal Sun Shine of the Spotless Mind'da ki teknolojinin gerçek olmasını diliyorum ve ne kadar gerekli olduğunu şimdi anlıyorum.

Ve varlığından daha önce haberdar olmadığım bir parçamın bu kadar acı vermesini de bir türlü anlamıyorum. Cahillik en büyük mutlulukmuş birkez daha emin oldum.