25 Kasım 2010 Perşembe

Ben Sussam Alem Susmuyor


Kelimeler olmasa ve herşeyi lisan-ı hal ile anlatsam.


Ya da anlaması zor olan şeyleri anlatmak derdim olmasa.


Ya da anlatmayı denediğim anlaşılmadığımın farkına varamayacak derece ahmak olsam.


Ya da ben sussam ve sadece gözlerim konuşsa.


Ya da bir çığlık atsam tüm alem sussa.


Ya da illa birileri konuşacaksa, sadece fikri olduğu konularda bilgisi de olanlar konuşsa.


Ya da kendimi aşsam da kendimi konuşmak zorunda hissetmesem.


Ya da en azından konutuğumda dinlenmediğimde içimdeki infilak hiç var olmasa.
Sanırım en iyisi ve elde edilebiliri bu sonuncusu oldu...

23 Kasım 2010 Salı

Bıyıklar Yok Olsun


Kamuya hizmet amacı ve idealiye giriştiğim bu yeni işte ilginç bir tipleme ile karşılaşıyorum. Bu da bıyıklı bürokrat tipi. Daha önceleri bıyıklı hocaları eleştirmiştim ama bu bıyık olayı hocalarla sınırlı değilmiş. O kadar çok bürokrat bıyıklı ki artık bana gına geldi.


Nedir Allah aşkına bu bıyık olayı. Sakalı anlarım ya da sinek kaydı traşı ama nedir bıyık??? Bir de bu amcalar, dayılar ya da ağır abiler gerçekten post feodal dönemde yaşıyorlar. Hani yavaşlığından ve geriliğinden şikayet ettiğimiz bu devlet varya aha tam da bu bıyıklılar yüzünden ilerlemiyor.


En büyük protokol problemleri de genelde bıyıklılar yüzünden oluyor. Saçma sapan bir protokol kültürü içlerine işlemiş bu bıyıklıların. Acilen bıyıklıların tasfiyesi gerekiyor ve yerine daha makul daha iş ve sonuç odaklı aynı zamanda da modern görünümlü kişilere bırakmaları gerekiyor. Ayrıca yeni neslin bir toplantı açılış konuşması yapmak için can atmamasını da umuyorum. Her toplantı açılış ortalama 2 saat sürüyor. Geri kalan toplantı açılıştan daha kısa sürüyor. Doğal olarak da benim açılışlarda uykum geliyor.


Heyecanla bekliyorum ki yeni nesil yani 30-40 yaş aralığında ki bürokratlar acaba bu post feodal bürokratlarının ötesine geçebilecek mi? En azından e-mail atabildiklerini düşünürsek sanırım bir ümid var.


Haydi Türkiyem, durmak yok ileri !!!

7 Kasım 2010 Pazar

İtiraf Ediyorum AVM'leri Seviyorum !!!



Tamam AVM leri seviyorum. O insan eliyle yapılmışlık, standard mağaza dağılımı, parlak zeminler ve ışıklandırma beni cezbediyor. Acaba bu antikapitalistliğimle çelişiyor mu?Büyük bir ikilem bu. Avm sevgim ve ideolojim. Dünyanın heryerinde aynı olan bu AVM yapısı aslında nereye gidersen git seni memlektinde hissettiren birşey.

Şimdi, bazı globalleşme karşıtları tek tipleştiren bir eğilimi olan AVMleri sevdiğim için beni kınayabilirler. Haklıdırlar da...

Peki, ama gönül ferman dinlemiyor ki! Haftasonu olmadığı sürece, boş zamanlarda avm gezmeyi seviyorum. Bazı markaları takip etmeyi, yeni şeyler var mı diye kontrol etmeyi seviyorum. Tanrı beni affetsin :(

Peki, avmlerin sevmediğim yönü yok mu? Pazar günleri avmleri sevmiyorum mesela. Özellikle nefret ettiğim şey, çekirdek ailelerin sabahtan akşama çocuklarını da alıp avmleri gezmeleri. Neden???Yaw evde oturun, ya da gezecekseniz açık havada gezin, akraba ziyaret edin. ne işiniz var avmlerde?

Ama düşününce bulabildiğim tek kötü şey bu. Dubai'yi sevme nedenim neyse avmleri de aynı nedenden seviyorum. Yapaylığı ve sanal mükemmellik iddiası nedeniyle. Ben bir yüzeyselciyim(bu kelimeyi de yeni uydurdum. Türk diline armağanım olsun)

3 Kasım 2010 Çarşamba

Affet Beni Blog


Ben genlerine tembellik gömülmüş kendisinden nefret eden biriyim. Tek zevkim bu blog ama ona bile zaman ayırmıyorum. Hee tabi geçerli mazeretlerim var. Yoğunum, yalnız yaşıyorum, okul var, takım elbise giyilecek bir işim ve dolayısıyla yığınla ütü ve çamaşırım var falan filan...

Ama yine de hissettiklerimi ve aklıma gelenleri yazmazsam, zaman zaman yazdıklarımı okumazsam bir yanım hep yarım kalmaz mı? Nasıl anlayacağım gelişip gelişmediğimi? Hayatım hep rölatif kalmaz mı eğer yazıp okumazsam? Mutlaklığa nasıl ulaşırım? Günlük yaşayıp günlük düşünmekten kendimi nasıl korurum?

Di mi?

Affet sen beni blog, idare et demiyorum tam tersine haklısın diyorum. Neden tembellik ediyorum ki?