24 Haziran 2011 Cuma

Bir bu eksikti !


Hayatımın ilk trafik cezasını da yemiş oldum. Aferin bana. Gidip kurşun döktürecem kendime. Ne oluyor bana yaaaa :((((((((((

Cezayı aşırı hızdan yedim ki ben hız yaptığımın farkında bile değilim. Kafam öyle dağınık ve 1001 parça ki polise itiraz bile etmeye gerek duymadım. Bir ara son 2 haftadaki dalgınlıklarımın listesini de yapayım da ibret olsun.

20 Haziran 2011 Pazartesi

Sapına Kadar Profesyonel (!)


Herşeyin bir bedeli olduğu gibi kazandığın paranın da bir bedeli var buna da "iş" diyorlar.İş hayatında ise görmediğim hemen hemen hiçbirşey kalmadı sanırım. Tüm adilik, aşağılık, çıkar çatışmalarına şahit olduğum gibi kimilerine de taraf olmak zorunda kaldım. Bir tarzım, duruşum, çizgim olsun diye de bir sürü bedel ödedim. İşini iyi yapmaya tabu derecesinde önemsiyorum.

Bugün itibari ile de bir kişinin işine son vermenin ne demek olduğunu tecrübe ettim. Koleksiyondaki nadide parçalardan biri daha tamamlanmış oldu. Daha önce ekipler arası rotasyon ile çözdüğüm birçok sorunu bu sefer kökünden çözmek zorunda kaldım.

Türk toplumunda insanların ekmeği ile oynamak bir tabu olarak görülür. İşe girenlerin sonsuza dek aynı işte çalışmaları yani sebat etmeleri takdir edilen birşeydir. Ama bazı durumlar vardır ki artık yapacak birşey yoktur ve acı önlemler almak zorunda kalırsınız. Ben de sapına kadar profesyonel biri olarak ekibin geri kalanını yönetilebilir halde tutmak için birinin kellesini almam gerekti.

Aslında üzülmem gerekir değil mi? Peki neden üzülmüyorum? İçimde insan sevgisi çok azdı ve işle ilgili konularda daha da katı olabiliyorum fakat ben bile kendimden bu kadar duygusuzluğu beklemiyordum. Sanırım artık kapitalistleşme konusunda da ileri mertebelere düçar olmuş durumdayım.

Umarım öbür tarafta hesabını veremeyeceğim bir kararın parçası olmamışımdır. Ne de olsa herşey vatan için değil mi? Ben kendi çapımın elverdiği ölçüde bunun doğru olduğuna kanaat getirdim ve aldığım paranın hakkının gereğinin bu olduğuna inanıyorum.

İlginç olan son 20 gündür hayatımda ki herşeyin saçma sapan derecede kötü gitmesi. Bir sürü zor kararlar almak zorunda kalmam ve daha önceki kararların bedellerinin ödeme tarihinin gelmesi. Saçımın geri kalanı da yakında beyazlayacak sanırım.

8 Haziran 2011 Çarşamba

Ego vs Acziyet


Herşeyi kontrol etme iddiasında bir varlık olarak insan aslında en basit şeyleri kontrol etmekten dahi çok uzak. Literatürde "acziyet" olarak geçmiş bir kavramdan bahsediyorum.

Bu yazıya konu olan ve kontrol edemediğimden şikayet edeceğim öğe ise düşüncelerimin. Birşeyi düşünmek istemediğin halde düşünmeye devam etmek ne kadar sinir bozucu birşey. İnsan düşüncelerini dahi kontrol edemiyorken hala nasıl olurda ego sahibi olur orası da ayrı bir açmaz ki ben sonuna kadar bu açmazı yaşıyorum.

Herşeyin takdir edildiği ve geldiği mecraya dair hiçbir kuşku duymadığım halde istemediğim şeyler başıma geldiğinde "keşke" ile başlayan cümleler kurmaya ve hayatı kendime zindan etmeye acayip bir meyilim var. Ya da bana verilmiş bir nimet elimden uçup gittiğinde de hayata çocuk gibi küsüyorum. Verildiğinde yeterince şükretmediğim nimetlerin elimden alınmasının normal olduğuna dair kendimi ikna edemediğim gibi belki de varlık yolculuğunda kemalata giden patikada ilerlememe fırsat olduğunun da çoook sonraları idrakine varabiliyorum.

Blog yazmaya da bu tür bir yazı ile başlamıştım ve işin kötü tarafı yıllardır aynı terane devam ediyormuş. O zaman başka bir nedenden dolayıturn-off moduna geçmek isterken bugün bambaşka bir nedenden dolayı o isteğim canlandı.

Ama bu sefer bir şekilde reaksiyoner davranmadan süreci yöneteceğim inşallah. Hiç olmazsa 30 yılda hayata dair bu kadarcığını öğrenmiş olmam lazım. yoksa eywahlar olsun bana.

5 Haziran 2011 Pazar

Yoksa Siz Düdükleyemedikerimizden misiniz?


Bu bankaların kredi fırsatlarına (!) bir göz atacak olursanız süper düdüklenme olanaklarınında farkına varmış olursunuz. İnsanlara şahane ultra ötesi süper cazip kredi sunan yurdumun güzide bankaları elini sallayana elli tane krediyi hemen veriyorlar.

Kredi olayı o kadar ayağa düştü ki; artık kredisiz iş yapan kalmadı neredeyse ve benim gibi anti kapitalistin teki "zinhar kredi almam" deyüünce garip karşılanır oldu.Ev, araba, iş için kredi almayı bir nebze anladım da tatil için kredi almayı anlamamam mevcut kavramsal düzlemim için mümkün değil. Tabii unutmadan bir de ihtiyaç kredileri var. Koşulsuz kefilsiz 5, 10, 15 bin lira alabiliyor yurdum insanı. Peki, almak sorun değilde, 1000 lira maaşı olan birinin aylık 150 lira ödeyerek 10 bin liralık bir krediyi ödemesi finansal olarak mümkün mü? Bence değil!! Bu durumda krediyi alan ne yapmalı? Gidip başka kredi almalı ve borcu çevirmeli. Böylece ponzi oyunu da başlıyor. Taaa ki kredi alan cinnet geçirene ya da ailesi dağılana kadar.

Ayrıca, matematiği zayıf toplumumuz krediyi karlı birşey sanıyor 0,X faizle kredi alınca başı göğe eriyor.

İşin artık şakası kalmadı. Bu düdükleme ve düdüklenme sürecinin bir an önce kontrol altına alınması ya da en azından özendirici reklamların ortadan kalkması lazım.

Ya sayın mal kredi sever !!! 0,X aylık oranın yıllık kaça geldiğini ve senin geliririn o kadar artmayacağını göremiyor musun? Hadi, mal olduğundan bunu göremiyorsun da hayatın en temek kanunundan olan şeyin yani "kimse kimseye bedava para vermez" prensibindende mi haberin yok?

Allah tüm kredi severlere akıl fikir versin. Ben tüm inadımla hala düdüklenmeyenlerden olmaya devam edeceğim. Varsın evi bugün değil de 2-3 sene sonra alayım....

4 Haziran 2011 Cumartesi

Evde Güzel Yemek Kokusu



İşin özü itibari ile ne yemek yemeyi ne yapmayı ne de yemek sonrası bulaşık yıkamayı hobilerim arasında sayabilirim ama evde güzel yemek kokusunun olmasını çok seviyorum.


Ben küçükken annem mesai bittikten sonra eve gelir ve yemek hazırlardı. Özellikle, sevdiğim yemeklerden birini yapıyorsa o esnasında ev doğal olarak yemeğin kokusu ile dolardı. Şimdilerde ne zaman sevdiğim yemeklerin kokusunu bir yerde duysam hep annemin işten gelip yemek hazırladığı günler aklıma gelir.



Tabii, bir de işin şu boyutu var. Evde yemek yapılması evi ev yapan en önemli şeylerden biri bence. Eve ruh ve hayat katan birşey bu yemek aksiyonu. Ayrıca , mesela, güzel bir börek kokusunu Armani parfüme değişmem, ya da kızartma yaparken o cazırdayan yağ ve kokuda beni çok cezbeder, he bir de pişmekte olan kek ya da kurabiyenin kokusu bizzat kek veya kurabiyenin tadından bile iyidir kanıumca.


Bilmiyorum herkes için aynı mıdır ama bence yemeğin kendisinden daha önemli olan kokusudur. Şimdilerde yalnız yaşarken ne yemek ne de kokusu var evde. Tabii, apartmandan evin içine sızan pis ve ağır kokular hariç. Belki de, bendeki nostaljik etkisi de aslında güzel olmayan birşeyi belleğime güzelmiş gibi kazımış da olabilir ama yine de bahsettiğim güzel kokulara müptelayım.