31 Mayıs 2008 Cumartesi

Katma Değer Şaban

Bu akşam yemek yerken tv de Katma Değer Şaban filmine takıldım. Bir klasik artık Kemal Sunal filmleri ama bu sefer izlerken nerden esti bilmem garip bir sosyal analiz yapma isteği duydum.

Filmin konusunda Şabanımızın Alamanyalardan kalkıp babasını kurtarmaya gelir. 10 kaplan gücünde, her attığını vuran süper yakışıklı ve Alaman takımına tek başına 6 gol atabilmiş bir Anadolu yiğididir kendisi. En azından mahalleli öyle birini bekler. Sonuçta bir pankçı (orjinali: Punk) çıkagelir ve olaylar birbirini takip eder...

Herneyse, benim ilgimi çeken kısım ise burda zorda kalan birinin hemen bir olağan üstü yetenekli kahraman bekleme dürtüsü oldu. Özellikle bizim "zavallı", "ezilmiş","horlanmış" halkımızın, varoş mahallelerinde kurtarıcı beklemesi bir tür adettir zaten. Gece kondularını yıkacak belediyeden ya da arsalarına site dikecek mütahitten hep bir kahraman sayesinde kurtulur bu halk. Bu kahraman kötü adamları yendiği gibi mahalle sakinlerini ebed müddet mutluluk da sağlar. Altyapısı ne olursa olsun o gecekondularında...Ben hiçbir kahramanın bu halka altyapı sağladığını ya da evlerini oturulabilir hale getirdiğini görmedim.

Bizim Şaban'ı ise pankçılıktan kazandığını fakir halka yakacak odun, fırın dolusu ekmek ve bir sürü erzak dağıtırken görüyoruz. Yahu, sen nasıl bir kahramansın ki palyatif ve popülüst bir çözümden ötesini göremiyorsun. O fakir halk nasıl fakirlikten kurtulur bir düşün ve sosyal bir proje sun di mi? Yok efendim illâ günü kurtaracak kahraman olacak!!

Velhâsılı kelâm, ben uyuz oldum bu filme ve birkez daha topluma lanetler okudum ...

9 Mayıs 2008 Cuma

Risk Almanın Şartları


Hayatta risk almakla ilgili hep endişelerim olmuştur. Gerçi, "sonundan korkan kahraman olamaz" diyenlere katılıyorum ama yine de risk alırken ben bile öngörülebilen riskleri tercih ediyorum. Hatta bununla ilgili olarak bir prensip geliştirdim.

2 durumda risk almak mâkuldur:

A-) Risk almanın sonunca kayıp edilecek şeylerin önemi makul seviyelerde olmalı hatta mümkünse kayıp edildiğinde "gerçek" bir kayıp olmayan şeyler üzerinden risk alınmalı. Örnek; her ay 1 lira kazanç getiren 100 liralık bir varlığın 10 lirası riske edilebilir. Zirâ, kayıp 10 lira olabileceği gibi kazançtan kayıp ise sadece 0.1 olacaktır. Ama 20 lira getiren 100 liralık bir varlıkla aynı riski aldığımızda 10 lirayı kayıp ettiğimiz gibi 2 lirada kazançtan kayıp olacaktır. Bu makul bir risk değildir. Tabii, ben analitik bir yaklaşım geliştirdim bu hadiseye ama aslında her türlü numerik olmayan durum içinde bu tür bir analiz yapılabilir kanaatindeyim. Özellikle, hayatınızda yer alan çeşitli önemdeki arkadaşlarınızın hayatınızda ki varlıklarını sürdürüp sürdürmeme kararlarını alırken ya da aile fertleriniz ile olan ilişkilerin yönetiminde olabilir mesela. Tek sorun, bu tür numerik olmayan konuların objektif şekilde analiz edilebilir hale getirmek olacaktır.

B-) Risk almaktan başka şansın olmadığı durumlarda risk alınabilir. Kastettiğim ise, risk almadığında zaten kayıp edeceğin kesin olan bir konu var ise, risk alarak en azından şansını deneyebilirsin. Bunun da en güzel örneğini futboldan verebilirim. Beraberliğin yetmediği bir maçta, son dakikalarda kalecinin ve tüm defansın bir duran top için rakip ceza alanına gitmesi olabilir. Bu risk karşılığında belki beraberliği dahi koruyamayarak yenileceksiniz ama zaten elinize geçecek olan beraberlik manâsız ve değersizse bu makul bir risktir.

Bu durumlar haricinde alınan tüm riskler kanaatimce irrasyoneldir. Fakat, irrasyonellik her zaman kötü birşey değildir ve büyük başarıları romantik ve idealist olan temelde irrasyonel olan kişiler elde edeler.

6 Mayıs 2008 Salı

Oku oku adam ol, ona buna yama olma kendin ol...


Bir süredir tembelliğim dolayısıyla ara verdiğim okuma ameliyesine geri dönüş yaptım. Aslında sadece tembellikten değil okumayarak düşünmeyi de durdurabileceğimi ve dolayısıyla çektiğim acıları azaltabileceğimi düşünmüştüm. Halbuki, hiç te öyle olmadı. Beni ben yapan, biraz dahi olsa farklı hissettiren şey okumakmış. Okumak belki yan tesir olarak, ideal bir dünya beklentisi oluşturuyor, ama buna katlanabilirim sanırım. Zirâ, tekrar okumaya başladıktan sonra damarlarımdaki kan tekrar hareketlendi. Kendimi buldum. Ne bulursam okumak değil bir çerçevede okumaktan bahsediyorum. Artık, belli ilgi alanlarım oluştu. Bunların bir çoğu ile ilgili de bilgi altyapım var. Şimdi işin eğlenceli kısmı olan kendi teorilerimi üretmek kaldı. Yalnız, bana ne kadar cazip gelirse gelsin artık komplo teorileri, derin devlet işleri ve gizli örgüt kitapları okumak yok! Bu konuda da prensip edindim.

Ne demiş ünlü bir Türk büyüğü Cem Yılmaz: "Eğitim şart"

2 Mayıs 2008 Cuma

Aşık Olduğum Şehir

Ben İstanbul'a aşığım. Ama aşkım tek taraflı sanırım. Ben bu şehri ne kadar seviyorsam o da o kadar aşkıma ihanet ediyor. Şehrimin bir sürü güzel semti varken ben sinir bozucu sakinleri ile o oranda sinir bozucu ulaşım olanakları olan bir yerinde oturmak zorundayım. Yollarında o kadar gereksiz zaman harcıyorum ki, hiç bir yerini ne gezesim ne de göresim kalıyor. Şehrimin insanları da bir garip. Temel medeniyet kriterlerinden bi-haberler. Kendini milyonların arasında yalnı hissetiren bir yer. Yine de ben seviyorum bu şehri. Eşi ve benzeri olmadığına da eminim. En azından gezdiğim yerlerin içinde yoktu.


Efendimin üzerine hadisi olan şehir...
Uğruna çağ açıp çağ kapatılan şehir ...
Benim doğduğum şehir...
Ekmeğimi kazandığım şehir...





Sanırım benimle aynı düşünenlerde var. Aşağıda çok güzel bir çalışma yapılmış ve izledikten sonra bu şehre olan aşkım depreşti.

http://ersineser.us/