24 Aralık 2010 Cuma

Ruhu Dezenfekte Etmek


Pis birşeye değdiğinizde içiniz gıcırdar, tiksinirsiniz ya şimdi ben öyle hissediyorum. Ruhumun kirlendiğini, pislendiğini ve artık leş gibi olduğunu görüyorum.


Öte dünya ile olan bağlantımda bir kopukluk var. Ne namazlarım namaz ne dualarım dua. Bir hissizlik hakim ruhuma. Hayatımın inanılmaz bir hızla akan rutininden başımı kaldırmaya fırsat bulamıyorum. Kalkıyorum, çalışıyorum, yiyorum, içiyorum ve yatıp uyuyorum. Ama hiç düşünmüyor ya da hissetmiyorum. Dümdüz, renksiz biri oldum çıktım.


Acilen ağlamam lazım. Ruhumu dezenfekte etmek için gözyaşı lazım. Sonsuzlukla irtibatı gözyaşlarımla kurabilirim. Zaten daha önce yapmıştım. Tekar yapabilirim.


Ha gayret...

14 Aralık 2010 Salı

Şizofrenik Toplum


Şizofreni denen hastalığa düçar olmuş bir topluma mensup olduğumdan şüphelenmekteyim. Her ne kadar psikolojik bir rahatsızlık olup bireysel bazda değerlendirilmesi gerekse de bence şu an yurdum insanlarının oluşturduğu bu toplumun ruh halini en iyi bu şekilde tarif edebilirim.

Bir yandan, din, kültür ve ahlak bilgisine atıf yapan bir gelenek diğer yandan ölümüne kapitalist, şuursuzca tüketen ve değer yargılarını sadece kazandığı para ile sahip olunan metalarla ölçen bir yaşam pratiği. Bu ikisinin aynı bünyede barınması sonucunda da şizofrenik bir ortam çıkıyor karşımıza.

Benim gibi kafası karışmış, zihninin ırzına geçilmiş birinde bu toplumun nasıl bir tahribat yaptığını anlatmak için 29 harfli bir alfabenin imkanlarının yeterli olacağını sanmıyorum. Ruhumun röntgeninin çekilip, uygun ışık altında bakılması gerekir. Bunu yapabilecek kimsenin olmaması ise hasta olmaktan daha beter birşey. Allah kimsenin başına dermanı olmayan dert vermesin.

Güvensizlik, kuşku, aidiyetsizlik ve belirsizliğe karşı korku v.b.duygular bu toplumda yaşamanın yarattığı tahribattan sadece bir kısmı. Bunlara ilave olarak fıtratımda ki zaafları da eklersek, durumumun ne kadar vahim olduğunu belki anlatabilirim.

Bazen "herkes" gibi olmak istiyorum. Herkes gibi yaşarken herkes gibi olamamanın yorgunluğuna dayanamıyorum. Ama sonra bakıyorum herkes acaba kendi içinde dengeyi bulabilmiş mi ki? Ya da zannettiğim gibi bir "herkes" var mı? Eğer "herkes" benimle aynı şeyleri sorguluyorsa nasıl dayanıyorlar böyle yaşamaya? Yok eğer sorgulamıyorlarsa nasıl oluyor da sorgulamadan böyle koyun gibi yaşayabiliyorlar?

Sorular, sorular, sorular...

6 Aralık 2010 Pazartesi

Geçim Derdi


Hayatta en çok hangi özelliğimi değiştirmek istediğim sorulsa geçim derdi için endişelenen yanımı değiştirmek isterdim. (Sanırım buu soruya da farklı zamanlarda farklıl cevaplar veriyorum. Pek tutarlı değilim bu konuda da)


Bugünlerde yine azdı bu geçim derdi korkum. Somut olarak yaşadığım bir gelir eksikliği değil benimkisi ama nedensiz yere bir kuruntu mu onu da bilmiyorum. Mantığım ile inancımın bir kombinasyonunu kullanarak düşünebilsem aslında hiç de endişelenecek birşey değil derd-i maişet. Ama yine de içimden birşeyler sürekli endişe halinde. Halbuki, geçim derdi için endişelenmeyi ve sadece para kazanmak için bir değer üretme kaygısı olmadan çalışmayı iğrenç buluyorum.


Aslında ailemin tüm hayatım boyunca yaşadığı ekonomik türbülanslar bu tür korkulara karşı bana bağışıklık kazandırmalıydı. Görünüşe göre kazandırmamış. Kafamda yaptığım bir bütçe oluyor ve bir miktarı kara günler için kenara ayırmaya çalışıyorum ama istediğim birikim gerçekleşmediğinde kendimi güvensiz hissediyorum. Bu da bende inanılmaz büyük bir huzursuzluk yaratıyor.


Baktığında ne kadar plan yaparsan yap, ne kadar birikim yaparsan yap, 1 günde herşeyini kayıp edebilirsin. Çünkü bu hayat...Herşey olabilir ve herşey imtihan. Tüm bunları bilirken bu şekilde kendimi sürekli baskı altında tutmaktan da utanıyorum. İnandığım değer sisteminin hiçbir yerinde bu tür bir korkuya yer yok.


Yaşadığım bir sürü çelişkiden biri de bu derd-i maişet ve gelecek korkusu. Sanırım imtihan olduğum konulardan biri de bu. Kendime tekrar tekrar hatırlatmam gerekiyor ki; Rızkı veren Allah !!!