26 Şubat 2009 Perşembe

Yüreğimi Gözyaşlarımla Yıkamam Lazım


Bu yazı, öyle ara ara hey heylerim geldiğinde kendimi iyi hissetmek için çizittirdiğim yarı tripsel yazılardan biri değil. Bir tür kendimle hesaplaşma.


İçimin kuruduğunu hissediyorum bugünlerde. Hani o hep şikayet ettiğim sıradan hayatın esiri olmanın bir sonucu bu. Hayatımı nemlendirip yeşerten şey olan bir dava, bir ideal, bir hayal uğruna yaşayabilmenin eksikliğinin içimde yarattığı vakum, içimi kuruttu.


Ağlamaya ihtiyacım var. Ağlamak sadece kadınlara has bir olgu değil. Hiç bir zaman da öyle algılamadım. Kendimin insan gibi hissettiren bir duygu. Eğer ağlayamayacak biri olsaydım, kuruyan kalbimi nasıl tekrar hayata döndürebilirdim ki? Hiç olmasa hala ağlayabiliyorum.


Değiştiremediğim herşeye ağlıyorum. Bütün adaletsizliklere, bütün haksızlıklıklara, bütün kötülüklere ve bunların sonuncunda acı çekenlere ağlıyorum. Ama en çokta kendime ağlıyorum.


Zavallı ben...Bana verilen tüm nimetlerin bir türlü hakkını veremiyorum. Yarın birgün hesapları sorulacak olan zaaflarımdan bir türlü kurtulamıyorum. Hani, nerde kâmil insan olma amacı? Hani nerde, kendin için değil başkaları için yaşamak ve dünyaya çivi çakma hülyaları?Değiştirebileceğim şeyleri bile değiştirme iradesinden yoksun olmama ağlıyorum.


Neden daha güçlü olamıyorum ki? Neden değerlerime uygun yaşayamıyorum ki?


ve neden daha sık ağlayıp günahlarımla ve zaflarımla yüzleşmiyorum ki?

20 Şubat 2009 Cuma

Commodore 64, Amiga 500, SEGA ve İçimdeki Atari Aşkı




Her insanın hayatında içinde kalan birşey vardır. Hani çok isteyipte olmayan ya da elde edemediği şeyler. Benim bu tür sahip olamadığım ve iç unutamadığım şey taa mini minnacık zamanlarıma gider. TV lerin renklenmeye başladığı ve artık oyun konsüllerinin evlere girmeye başladığı dönemlerden bahsediyorum.

Ailemin ekonomik durumu genelde kötü olduğu için bizim ev bu tür teknolojik ilerlemeleri hep geç takip ederdi. Hatta bazı şeyleri hiç takip bile edemezdi. Ama ben çocukken acayip meraklı bir tiptim ve birazda sınıftaki çocukların etkisi ile bu atari ve oyun konsollarına hasta oluyordum. Hiç bisikletim, misketim olsun hayali kurmadım ama bu atari resmen bir tutkuydu bende.



O zamanlar en yaygın olan atari Comodore 64'tü. Orta halli ailelerin bile alabildiği ve TV'ye monte edilen çok ilke 2 bit lik bir atariydi. Benim hiç olmamasına rağmen annemden zar zor izin alarak arkadaşlarıma gider orada oynardık. Cumartesi günleri kutsal bir atari günüydü.



Daha sonra Amiga 500 çıktı. Bu atari Commodore'dan daha gelişmişti ve disketle çalışıyordu. Hayatımda sadece 1 kez oynayabildim bununla ama hala aklımda :)

SEGA ise benim çocukluğumda hep anlatılan ama asla görülemeyen bir cihazdı. Kimilerine göre uzaylılar bile yapmış olabilirdi. Doğal olarak hiç oynamadım ama bu zamanın wii si gibi birşeydi :)

Çocukluğumda siyah dandik konsolo bile sahip olamayan biri olarak bu öyle bir içimde kalmıştır ki; her 80'ler geyiği çevrildiğinde yaram nükseder. Hee acısını ilerleyen yaşlarda PC teknolojisinden çıkartıp bol bol oyun oynadım ama çocuklukta içimde kalan şeyin acısı hala çıkmadı.

Kader utansın :(

13 Şubat 2009 Cuma

Biri Bana Baba Diyecekmiş. Yok Artık !!


Bazı olaylar vardır ki, insanın tüm ruh dengesini bozar. Benim ruh dengemi bozan yegane olay düğünlerdir. (Genel düğün kavramı üzerine değerlendirmem ahaaa burda) Ama sıradan düğünler değil, beraber büyüdüğüm insanların düğünleri.

İlk kez bir arkadaşım evlendiğinde, olayın ciddiyeti ve vahametini kavrayabilmem için günler geçmişti. Sonraları, yavaş yavaş olaya alıştım ve doğanın kanunu olduğuna halâ ikna olmamakla birlikte varlığını kabul ettiğim bir olgu olarak hayatımda yer etti. Zırt pırt evlenen arkadaş ve akraba sayısı arttıkça mecburen kabul ettim demem lazım aslında.

"Ohh tam alıştım" derken bir gün arkadaşım dedi ki: "benim bir çocuğum olacak". Yaaa nasıl yaa? Amanın...lan sen ne zaman büyüdün de baba olacan? gibi bir tepki vermek geldi içimden. Sonra "Allah hayırlı evlat versin" gibi birşey geveleyi verdim.

Neyse bu olay cereyan edeli çok arkadaşımın birçok çocuğu oldu ama evlilik konusuna alıştığım gibi bu kavrama alışamadım. Şimdi bana bu çocuklar ne diyecek? Amca mı? :S Nasıl yani??? Yaa sokakta top oynayan çocukların bir kısmı amca diyor bana zaten (3-4 yaş aralığı) Bu bile hazmı zor bir gerçekken bizzat çocukluk arkadaşlarımın çocuklarından bu lafı hem de ciddi olarak duymak yıkım olacak :(

Sonra yaşı 27 küsür olmuş biri olarak kamuoyu baskısı neticesinde evlilik olaylarının senin içinde gündeme gelmesi otamatikman şu soruyu aklıma getiriyor: Benim çocuğum bana ne diyecek?

BABA !!!

Ya ama ben daha büyümedim ki? Bana birinin baba demesi için 83 ışık yılı yaşında (ışık yılı bir zaman ölçü biri değildir ama geyiğe vurdum :P) olmam lazım gibi geliyor. Maalesef bu bir gerçek. Yaşlanıyorum, sosyal çevremin formatı değişiyor ve üzerimdeki baskı artıyor.

Yalnız kendime bir itirafta bulunmam lazım. Bana "baba" diyecek minik bir(kaç) varlığımın olmasıda aslına bakarsam, eskisi kadar korkutucu bir fikir değil. Ama şimdilik sadece "bazen" bu duyguya kapılıyorum.

Hayırdır inşallah !!

7 Şubat 2009 Cumartesi

Çerkez Olmanın Dayanılmaz Cazibesi



Bir süre önce yazdığım şu yazıya zaman zaman yorum geliyor. (Sanki zamana karşı direniyor bu yazım :P) Benim tez olarak öne sürdüğüm ve eleştirdiğim şeylere veryansın eden büyük bir güruh var. Bu güruhun önünde saygı ile eğiliyorum. Yaşasınlar, var olsunlar. Zaten bizzat kendilerini eleştirdiğimin farkında olmadan hala yorum atıyor kendileri.

"Kendi" dediğim kişiler sanılmasın ki; ete kemiğe bürünmüş insanlar. Hayır ! Bunlar aslında bir şahs-ı manevi. Yani, bir duygu, düşünce ve öğreti ile içi doldurulmuş güruhun hayaleti.

Çerkezlik benim hayatıma sadece yük getiren, beni yaşadığım toplumdan koparan ve marjinalleştiren değerlerin tamamını kapsıyor. Tabii bana kattığı güzel şeylerde var. Mesela, çerkez kızları çok güzel, mesela çerkez dansları şahane, mesela çerkezce bilmek bir ayrıcalık ama başka birşey de aklıma gelmiyor. Onca yıl bana dikte edilen Khabze'nin ne yararı var hala anlamadım vallahi !! (ki ben türev-integrali, termodinamik vb ıvır zıvırı anlamış, biriyim bu basit olguyu anlamamam enteresan :P)

Çerkezler, bu toplumda yaşayan bir azınlık. Kültürlerini koruma gayretleri olması da gayet normal. Ama sanki ırk i özellikleri gurur duyma vesilesi yapmak bana göre değil. Ben çerkez olmaktan gurur duymuyorum. Ama utançta duymuyorum. (Yazımı okuyanlar öyle anlamışlar)Bu benim kimliğimin bir parçası ve beni ben yapan şeylerden biri. Bu sayede bu ülkede azınlık olmak nedir daha iyi anlayabiliyorum. Bu sayede ötekilere saygı duyabiliyorum. Bu sayede bu ülkeye renk katabildiğime inanıyorum.

Benim için çerkez olmakla övünen birinin, Türk olduğu ile övünenden farkı yoktur. 1 Türk dünyaya bedel olmadığı gibi 1 çerkezde dünya ya bedel değildir. Bunu iddia edenlerin ya akıllarından zoru vardır ya da dünyayı görmemişlerdir.

Hala, çerkezlikleri ile övünenleri gördüğümde sadece ne kadar ezik bir psikolojide oldukları aklıma geliyor ve onlar için üzülüyorum.


6 Şubat 2009 Cuma

Valla Depresyona Girmicem !! CARPE DIEM



Hani, bu depresyon ilginç bir kavram oldu. Sanki günlük literatürün bir parçası. Yahu biz millet olarak ne kadar depresyona meraklıyız yaw...

Depresyona girenin çıkanın haddi hesabı yok. Ben sürekli depresyona meyilli biri olarak bile, artık ağız tadı ile depresyona giremez oldum. Sırf millet girip çıkıyor ve ayağa düştü diye artık girmiyorum depresyona falan. Banal bir olgu. Ben direkt kafama sıkıcam :P

En iyi arkadaşımın askere gitmesi, yan komşumun işini kaybetmesi, petkim hisselerinin aldığımdan beri 1 TL hisse başı değer kayıp etmesi ve her an işssiz kalabileceğim ihtimali bile beni depresyona sokamıyor artık.


Ne diyoruz;

Vur patlasın çal oynasın... Gün; bugündür...

4 Şubat 2009 Çarşamba

Hadise Çerkez miş?

Gogıl analitiks denen zama zingoyu bloguma eklediğimden beri ne tür aramaların yönlendirildiğini görebilmekteyim. Bu sayede önemli bir gerçeği de öğrenmiş oldum:Yurdumuzu erovizyon da temsil edecek milli şarkıcımız Hadise'de çerkezmiş.

İlginç bir şekilde bu blogta Hadise ile ilgili tek bir kelime yer almamış olmasına rağmen nasıl oluyor gugıl bu aramaları bana yönlendiriyor diye düşünürken yakın zamanda bu soruma da cevabı aldım. Hadisenin çerkez olması ile benim şuuuuu yazım arasında alaka kuruyor gugıl. İlginç ve anlamsız :P

Birkaç hadise aramasını da buraya yazayım da tam olsun bari :)

NOT: Tüm keyword ler harfiyen yazılmıştır. Herhangi bir düzeltme ve tahrifat yoktur :P

çerkez hadise ve annesi
çerkez hadisenin hayatı
hadisenin viçudu
hadise çerkez
çerkez hadise
hadise + çerkez
hadise cerkez
hadise hangi burctan

1 Şubat 2009 Pazar

"Güz Sancısı" Güzeldi Ama...?



Her ülkenin tarihi tıpkı insanların hayatlarına benzer. İyi ve kötü yönleri vardır. Hataları vardır. Dostları ve düşmanları vardır. Ve tabii ki, çıkarları ile hırsları vardır...Ve yine insanlar gibi ülkelerde kendileri ve geçmişleri ile yüzleşmelidirler ki üst düzey uygarlık seviyesine yükselebilsinler.


Şimdi, Türkiye geçmişi ile yüzleşiyor. Önce "Mustafa" şimdi de "Güz Sancısı" bir şekilde bu sürecin öne çıkan yapımları oldu.Bu aslında sağlıklı bir durum. Geçmişi yok sayarak veya olayları çarpıtarak bir yere varılamaz. Bu aşikar. Sadece iler düzey uygarlık seviyesine ulaşmanın önünde engel oluşturur bu durum.


Maalesef, biz de Atatürk kendisinin bile karşı çıktığı şekilde putlaştırılırken geçen yüzyılın Anadolu torpraklarında yaşanmış en utanç verici olayı olan "6-7 Eylül olayları" da adeta yok sayıldı. Bu topraklarda doğmuş, büyümüş ve yaşamış insanlara sadece dinleri farklı diye büyük ölçüde gaza gelinerek yapılan yağma ile hakaret gerçekten çok üzücüydü. Bir şekilde büyük oyunlar döndüğü artık bilinen bu sürecin sonunda binlerce rum ülkeyi terk edip Yunanistan'a göçtü.Büyük bir çoğunluğumuz bu olaylar hakkında en ufak bir fikir sahibi değil maalesef. Eğer derin devlet ve yakın tarih benim de kişisel ilgi alanıma girmese muhtemelen ben de bilemeyecektim. Ama toplumunda bir kısımında yara açan bu olaylar artık oldukça dramatik bir şekilde işlenebiliyor. Tabii, yine biryerlerden tepkiler geliyor ve homurtular duyuluyor ama şu da bir gerçek toplumda bir olgunluk oluştu. Artık eskisi kadar şövenist bir tutum yok aykırı konularda ve tabuu öğretilerde. Tabii, ben bile bazı eleştiriler getirebilirim filme. Abartılar veya çarpıklıklıklarda var. Bir daha ki sefere bunlarda düzelir umarım :)


Ama benim endişelendiğim konu ise bizim sadece tarihimizin karanlık sayfaları ile yüzleşmeye konsantre olup aydınlık sayfalarına göz atmıyor oluşumuz. Mesela Kurtuluş belgeselinden beri şöyle ağız tadıyla bir kahramanlık filmi çevrilmedi hala. Ya da, Kore Savaşı'nda ölenlerin anısı hiç yad edilmedi. Kaçımız Kıbrıs çıkartması ile ilgili Sezercik Küçük Kahraman filminden beri birşeyler izleyebildi.


Sadece bu da değil... Mesela, Bosna ile ilgili, Çeçenistan ile ilgili, Lübnan'la ya da Karadağ'la ilgili yapımlar yapamaz mıyız?"Kurtlar Vadisi Irak" ise son dönemlerde ultra faşist oldukça şovanist ama ilginç ve başarılı bir yapım olarak halen akıllarda :) Cesurca bir çalışmaydı.


Keşke Mübadele, Ermeni Tahditi, Kafkas Göçü, Balkan Göçü, Kıbrıs Savaşı gibi konularda da artık tabular yıkılsa ve birşeyler öğrenip kendimizle ve geçmişimizle barışabilsek.