23 Mayıs 2009 Cumartesi

Keşke Olmasaydı


Bugün Kanal 24'te "Keşke Olmasaydı" adında yarı belgesel bir yapım izledim. Konusu Kafkas kökenlilerin sürgünü ve Anadolu'ya göçleriydi.


Ben de bir çerkez olarak (her ne kadar etnik kimliğe dayalı tanımları kökten red ediyor olsam da bu bir realite) izlerken birkez daha içim yandı. Atatürk'ün bir sözü vardır: "Vatansız kalmayı en iyi çerkezler bilir". Bu söz de belgeselde geçti. Hakikaten bir genocid uygulandı ve 25 yılda 2 milyon insan kıyıma uğradı. Bu sayı o dönme ki kuzey kafkas nüfusunun %95 i di.


Ama beni en çok üzen, kıytırık 3-5 Ermeninin tehcirini genocid diye bağıran zottirik örgütler, kanlı, canlı, kayıtlı bir kıyıma ses seda çıkarmamaktadırlar. Bırakın mallarını mülklerini canlarını dahi kurtaramamış insanlar vardır olaylar sırasında. 12 çerkes dilinden 3 tanesi tamamen yok edilmiştir. Artık dünya da bu dilleri konuşan kimse kalmamasında Rus istilasının payını baş köşeye koymak lazım.


Kendimi hep balkan Türklerine yakın hissetmişimdir çünkü onlar da vatanlarını bırakıp gelmişlerdir. Ne bizi ne de onları tam olarak anlayan, analatan incelemeler yapılmamıştır. Allah'ın belası misak-ı milli politikası yüzünden Türkiye hinterlandlarını resmen terk etmiştir. 1912'de o dönemki sayımlara göre balkanlarda yaşayan Türkler Anadolu'dan fazla iken eziklik içinde ve arkamıza bakmadan geriye çekilmişizdir. Hadi şartlar ve imkanlar elvermedi ama belli bir süre sonra bu insanların tarihini, dillerini ve kültürlerini yaşatmak ve hatta bunları politik araç olarak kullanmak mümkün değil miydi? Kıytırık 8-10 Rum'dan mütevellit cemaat liderinin bile Dünya Ekümenlik iddiası varken koskoca coğrafya sahiplerinin sessiz oturması nedir? Kuzey Kıbrıs'ta Türk ilerleyişi sonucunda Güneye göçen Rumlar bugün topraklarını geri istedikleri için dava açıyorlar. Bizimkiler niye Bulgraistan'dan Yunanistan'dan Makedonya'dan aynı hakları talep edemesinler?


Yaşanılan acılar çok büyüktür. Göç bir insanın hayatında yaşayabileceği en büyük tramvadır. Bunu daha da acı kılan ise, bu unutulmuş ve ezikliktir. Bu kadar büyük bir devlet kültürü olan milletin bu şekilde küçücük alana sıkışması fena halde gururuma dokunuyor.


Keşke olmasaydı demiş belgesel ama madem oldu keşke unutmasaydık !!!

14 Mayıs 2009 Perşembe

Esir Ruh


Tarif edilmesi güç duyguları tanımlayabilecek kelimeleri icat edebilen biri olmak isterdim. Konuşma dilinin ötesine geçebilen ve anlattığı herşeyin anlaşıldığı biri olmak büyük bir ayrıcalık olurdu. Ama o kadar sınırları çizilmiş şekilde kendimi ifade etmeye çalışıyorum ki; düşündüklerimin yarısını hissettiklerimin ise dörtte birini ancak ifade edebiliyorum.


Bu sıkıcı durumdan kurtulmak için ne yapmam gerektiğine dair bir fikrim de yok. Zaten, durumun kendisinden daha vahim olan bu çözümsüzlük. Ruhumu bu bünyeye haspsedilmiş gibi hissediyorum. Derin nefes almak geçici bir rahtlık verse de içimdekilerin dışarıya çıkamıyor olması tamamen bir rahatsızlık.
Paylaşmak istediklerim ya da ifadesinde güçlük çektiklerim sorunlarım değil. Mutsuzluklarım ya da hırslarım da değil. Serzenişim ise "beni kimse dinlemiyor" gibi bir trip için de değil. İçimdeki güzellikleri, bana huzur veren şeyleri, sorunlara bulduğum çözümleri paylaşmak istiyorum. Etrafımdaki insanların beyhude yere kısacık ömürlerini zindanlar içinde yaşamalarına üzülüyorum.
Belki diyorum bir nebze olsa esir ruhumdan onlara serpiştirebilir miyim?

5 Mayıs 2009 Salı

Buram Buram Anadolu-Sivas



Yeni işim yüzünden mi desem vesilesi ile mi desem bir seyahat yoğunluğu yaşıyorum. Daha önce Anadolu ile ilgili herhangi bir tecrübesi olmayan BEN 2 haftada 5 şehir dolaşınca dumur olmuş haldeyim. Benim için Anadolu kavramı Ankara'ya kadar olan toprak parçası iken şimdi birçok şehir görmüş oldum.

Gelelim gördüklerimin bende bıraktığı izlenimlere...

Türkiye'nin o bahsedilen doğu-batı farkı kendini daha Sivas'ta hissettiriyor. Şehirin viraneliği ve geri kalmışlığını görünce cidden ağlayacaktım. 10 yıl kadar öncede kısa süreliğine uğramıştım oraya ama 10 yıl sonra uğrayıp herşeyin aynı olduğunu ve gelişmediğini görmek trajik bir tecrübe oldu. Daha kötüsü ise insanların bu "iyi hali" demesiydi :S


Şehir sözde 5 sene içinde bir gelişim kaydetmişti. Ama ben farkedemedim herhalde. Gerçi şehirde herkes o kadar futbola odaklanmış ki tek konuşulan konu Sivas spor ve onun şampiyonluk hayalleri. En azından iyi olan birşey var :)

Şehirde beni ilgilendiren en önemli şey olan ekonomik aktivite ise canlı değil. Sanayi neredeyse hiç yok. Sivas'tan çıkan ve Türkiye çapında ünlü olan herhangi bir sanayi kolu da olmaması sanırım neden Sivas'ın çok göç verdiğini açıklıyor. En önemli ekonomik hareketlilik kaynağı ise Cumhuriyet Üniversitesi. Gelen öğrenciler şehre hareketlilik kattığı gibi önemli bir ekonomik girdi sağlıyorum. Üniversite olmasa sanırım bir kasaba olurdu Sivas.

Şehirin herhangi bir güzelliğinden bahsetmek istiyorum ama bulamıyorum maalesef. Manzara bile İnsanı sıkna çorak dağlardan ibaret. Herhangi bir yeşillik göze çarpmıyor. Dağ taş o kadar. Sadece dünyaca ünlü Sivas kaplıcaları var ama orayı ziyaret edecek fırsatım olmadı. Sadece bahsi geçti muhabbet arasında.

Bir daha ki sefere K.Maraş'ı anlatıcam ama ne zaman yazabilirim Allah bilir...