30 Ekim 2012 Salı

Kasımda Bedewi Olmak Başkadır


Hani bir gün bedevinin biri çölde kutup ayısı ile karşılaşmış ve olanlar olmuş ya benim de kronik bir bedewilik sorunum var. Bekleyerek geçer diye umut içinde geçen yıllarımın ardında artık sorunun ikinci evresi olan kabullenme evresine geçiyorum.

Evet ben su katılmamış bir bedewiyim. Her gün karşılaştığım ayıların hepsi mi kutup ayısı olur arkadaş???

Ama aynı alerji gibi benim kronik bedewiliğimin de bazı mevsimleri var. Kasım ayı bedewiliğim en azdığı aydır mesela. Nedendir bilmem hep hayatımdaki kötü şeyler kasım aylarında olur. Gerçi bu sene kasım biraz erken geldi ama yapacak birşey yok... İşlerimin ters gitme durumlarına alışmaya başlamıştım bu geçen yıllar için de ama artık yaşlılıktan mıdır nedir beni daha çok etkiliyor son yıllardaki bedewilikler.

Beni teselli eden şey ise belki sadece pişmiş tavuğun  başına gelebilecek ihtimallerde cereyan eden hadiselerin günahlarıma kefaret olabileceğine dair içimdeki iyimserlik.

Herşey sonsuza kadar kötü gidemeyeceğine ve Kasım ayı da netice de sadece 30 gün olduğuna göre ne diyoruz?

HAYDİ GELSİN ARALIK !!

24 Ekim 2012 Çarşamba

When I was in London...


Son 5 yılda üç başarısız girişimin ardından hiç beklenmedik şekilde gerçekleşen Londra seyahatim ağzımda kekremsi bir tat bıraktı. Her zamanki gibi çok miktarda iş ve eser miktarda turistik şekilde geçirilen 4 günün ardından yurda ayak basıp duty free nin toprağını öptüm.

Bu seyahatin ardından ilk farkettiğim şey ise insan birkaç yıl yurtdışına gitmeyince havaalanı acayip değişiyormuş. Herşey bir allakbullak olmuş ki lounge lardan güvenliğe kadar bir sürü değişiklik vardı. İkinci olarak ise; gerçekten yaşlanmışım. 3 gece içinde sadece bir akşam o da çok kısa süreliğine gezintiye çıkabildim. Çabucak yoruluyorum artık. Ayaklarıma karasular inene kadar mağazaları dolaşıp geceleri sokakları arşınladığım günler sanırım artık geride kaldı. O mağaza senin bu mağaza benim dolaşmak haricinde alemlere akma (!) kısmının yerini ayaklarını uzatıp tv izlemek aldı.

Londra'ya gelince... Şu ana kadar Avrupa'da gördüğüm en kendime uygun şehir diyebilirim. Hem de açık ara! Çok hareketli, kendine göre kontrol altında kaosu ve de tarzı olan bir şehir. Dünyayı ilgilendiren birçok kararın alındığı binaların yanlarından geçerken kendimi çok garip hissettim gerçekten.

Zenginliğin, ihtişamın, tarzın, egonun ve kozmopolitliğin dibine vurmuş bir yer Londra. Gördüğüm ferrari sayısını unuttum mesela...Ya da müzikal sayısını...Ya da dünyaca ünlü markaların sıra sıra dizildiği onlarca sokağı...Sokaklarda İngiliz'lerin sayısı yabancılardan azdı mesela...

Havasına diyecek tek laf RESMEN DEPRESIF. İnsanı yaşamaktan soğutur bu kasvet kanımca. Yalnız anlamadığım bu kasvete rağmen şehirdeki bu tempo nasıl gerçekleşiyor. Sanırım ben orada yaşasam sadece uyumak isterdim. Hem de hiç yataktan kalkmadan. Depresif insanlara göre bir şehir olmadığı kesin.

Yine de itiraf etmeliyim ki; keşke birkaç yıl özellikle de üniversite zamanlarımda burada zaman geçirmek isterdim. Kendimi geliştirebileceğim gibi hayata bakış açıma de ciddi katkıları olurdu muhakkak. Şu ana kadar yaşamadığım için hayıflandığım tek Avrupa kenti de Londra oldu dolayısıyla.

Bu saatten sonra gidip yaşar mıyım? Sanmıyorum ! Ama çok kültürlülüğü ve kendine has tarzı ile gerçek bir dünya başkentiydi. Eğer büyük bir sorun olmazsa da yılda en az 1 kez gitmeyi planlıyorum. Bakalım mümkün olacak mı?