31 Ekim 2011 Pazartesi

Soğuk, çooook Soğuk


Ben hayatını İstanbul'un fazla sıcaklık farkı olmayan günleri ile nemli havasında geçirmiş biri olarak, Eskişehir'de büyük bir tramva yaşıyorum. Bu sabah itibari ile -1 dereceydi sıcaklık.

Arabamın camı günlerdir buz tutuyor ve artık alışmaya başladım. Daha önce hiç camı buz tutan arabam olmamıştı. Hayatıma renk geldi resmen.

Sabahları - (eksi) olan sıcaklık öğlenleri 15 dereceleri buluyor. İçimden sadece yuuuuuhh diyorum. Tam buzlarım çözüldü derken akşamları tekrar ve hızlı şekilde hava soğumaya başlıyor. Evimin oturma odası kuzey cepheye baktığından da bir türlü ısınmıyor. Bugün gidip bir ufo alıcam.

Ama daha fazla buralarda takılacağımı düşünmüyorum açıkçası. Kısa süre içerisinde alternatif arayışına girebilirim. Her ne kadar burayı seviyorsam da bu şartları beni fena halde bozuyor.

22 Ekim 2011 Cumartesi

Ölçü


Hayata ölçüleri olan biri gibi bakabilmek çok ayırt edici özellikdir. Çok az insanda olan bu özelliği büyük ölçüde ailenizden devralırsınız. Eğer bu bir miras olarak ailenizden size kalmazsa ve eğer şanslıysanız sonradan tanışacağınız insanlar sayesinde hayat bakışınıza bir ölçü getirebilirsiniz. Ölçülü insanların ayırt edici olması ile paralel olarak çok az kişi hayata bir ölçü ile bakabilir ve daha da az insan yaşama yeni ölçüler sunabilir. Bir iddiası olan ya da hali hazırda bir iddiayı sahiplenmiş insanlarda daha çok rastlanan ölçülülük hali sayesinde insanlar ölümsüzlüğe kanat çırpar ve unutulmanın pençesinden kurtulur. Milyon $ ve üstü servete sahip onbinler varken bunlardan birçoğu tanınmaz ya da öldükten sonra hemen unutuluverirler. Halbuki, bu tür bir servete sahip insanlar için ne hüzünlü bir sondur. Bence bu nedenle olağan dışı servete sahip insanlar vakıf, dernek, imaret kurarlar ki bu tür çabalar genellikle beyhude neticelenir ve ölçüsü duruşu ve davranışları ile hayata şekil verenlerle boy ölçüşemezler.

Bana gelecek olursak, ben çok değerli ama aynı ölçüde de sırdan ailesi olan biriyim. Ailem ancak hayatta kalmak için gerekli şeyleri yapabilecek kadar yaşayan kişilerden oluşuyor ve onlardan bana ölçüleri belli bir hayat pratiği sunmalarını beklemek çok talepkar olacaktı.

Şans eseri olarak da doğru insanlarla tanıştığımı sanmıyorum ki bir ölçüsü ve değer yargıları olan insan olarak kendimi geliştirebileyim. Gerçi Allah hiç bir zaman karşıma kötü insanları çıkartmadı ve buna ne kadar şükretsem azdır ama olgunlaşmama yardım edecek, bana hayatın sorunlarına dair çözümlerde kullanabileceğim ölçüleri öğretebilecek, kutsal kitapla aramdaki mesafeyi kısaltacak ve dik duruşlu olmama katkı sağlayabilecek biri ile de karşılaşmadım maalesef.

Herkes gibi yaşayamıyorum, inandığım gibi de yaşayacak ölçülerden mahrumum yani tam bir araf durumu benimkisi. Rol model eksikliğini o kadar derinden hissediyorum ki, telefon rehberimde arayıp fikir alabilecek derecede saygı duyduğum tek bir kişi bile yok. Bu da beni serseri bir depresyona hapsediyor. Bol boool düşündüğüm için bir çok soruna cevap bulabiliyorum. Çok şükür ki imanın ışığı ile aydınlandım ve bununla ilgili referans bulma konusunda sorun yok. Yine de derin bir melankoli ruhumu kemiriyor. Ölçüsüzlükten kaynaklandığını bildiğim bir durum bu aslında. Ayağım kayıp yalpaladığımda "hooop" diyecek birine ihtiyacımda bundan dolayı.

Ruhumdaki ölçüsüzlük, sınır tanımaz bir anarşistliği ya da dengesiz bir umursamazlığı bir birinin içine geçmiş sarmallar halinde tekrar eder durumda. Bir nebze ölçü için en büyük engel ise çok önceleri üstesinden gelmem gereken ama erken tedavi edilmeyen EGO sorunum.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Kültürel Tramva


Bir tür kültürel tramva yaşıyorum. İnandığım değerler, fıtratım, nefsim ve sosyal hayatımın pratikleri arasında dayanılması imkansız bir mücadele var. Her gece yatarken kendime verdiğim sözleri kahvaltı yaparken unutuyorum, öğlenin nasıl olduğunu anlamıyorum, akşamlar ise her zamankinden daha hızlı oluyor. Bu durumda olanın sadece ben olmadığımı görmek ise içimdeki acıyı arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Bütün insanlar köyden indim şehire modu ile çiğliklerini maddi refahla maskelemeye çalışıyorlar. Çiğlik o kadar yüksek boyutta ki maddi refah ne kadar artarsa artsın bunu örtmeye yetmiyor. Tüketim çılgınlığı ile birlikte derinden bir sarsıntı geçiren kültür ise can çekişiyor.

Can çekişen kültür için benim gibi bir avuç aciz azınlık sessiz gözyaşları dökerken birkaç babayiğit don kişot vari mücadelede bulunuyor ama oluşan selin büyüklüğü ve hızına karşı koyabilmek mümkün değil. "Kroyum ama para bende" modunda insanlar ortalıkta fink atıyorlar. Gelirleri az olsa bile olduklarından daha iyi görünme gayretindeler bu da durumu traji komik hale getiriyor.

Sürekli olarak tükettiğin kadar değerli olduğunu hatırlatan televizyonun ise bu yozlaşmada katalizör görevi gördüğüne de değinmem gerek. Biz, refah seviyemiz artışını destekleyecek kültürü ve bu kültürün ürünleri üretmedikçe televizyon ile birlikte başka kültürlerin öğelerini ithal eder durumdayız. Bu da bizi sadece kro yapıyor o kadar.

Midemi bulandıran bu döngüye küfürler etmeme rağmen ben de çok dışında değilim aslında. Romantik bir isyan duyuyorum ama o kadar. Pratikte bu yozlaşma tam da göbeğindeyim. Benim için sorun ise bunun farkında olduğum halde dışına çıkabilecek cesaret ve irade de olamamam.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Gamsız mı Yetenek li mi?


Ya hiç birşey yapmak istemeyecek kadar gamsız, ya da her istediğimi yapabilecek kadar yetenekli olabilseydim daha ne isterdim.

3 Ekim 2011 Pazartesi

Ve Kış Gelir...


Hiç de özlenmese de geleceği olan kış, beklendiği üzere yine geldi. Bir kışın geldiğini anlamak için göstergeleri izah edecek olan bu yazı tamemen öznel bir yaklaşımla ele alınmıştır. Rasyonel bağlantılar ve analitik yaklaşımlara aşağıdaki satırlarda pek rastlayamayacak olmanız tamamen yazarın suçudur.

Eğer,

* Sabahları kalktığında dışarıya montsuz çıkamıyorsan,
* Evde artık şortla dolaşmak mümkün değilse,
* Duşunu çoook sıcak suyla alıyorsan,
* Canın sıcak içecekleri daha bir şehvetle çekiyorsa,
* Her daim yağmur veya yağmur riski mevcutsa,
* Geceleri üzerine battaniye almadan uyuyamıyorsan,
* Daha çok tuvalate gidip hiç terlemiyorsan,
* Dışarıdan kapalı ortamlara girdiğinde gözlüklerin buharlanmaya başladıysa,
* Doğalgaz faturaların 3 haneye doğru ilerliyorsa,
ve en önemlisi de hava her zaman kasvetli ve sen de uyumaktan başka birşey düşünemiyorsan,

EVET kış gelmiş demektir.