4 Ekim 2013 Cuma

Hayatta kendisine benim kadar kötü davranan biri var mıdır acaba? Kendime tahammülüm hiç yok. Her sabah kalktığımda birbirine benzeyen günlerden biri daha başlayacağı ve yine kendimle başbaşa kalacağım için hep uyumak istiyorum. Hİç uyanmadan hep uyumak ve gerçek olmadığın bilsemde rüyalarımda tamamen kendimin kurguladığı bir hayat yaşamak istiyorum. Inception'da bahsedilen şeyi ben yıllardır hayal ediyordum ama adamlar film yapmış. (Bir fikrim daha ticarileşmiş oldu ne mutlu bana !)

Elimde bir güç olsa A'dan Z'ye kendime dair herşeyi değiştirirdim. Ama asla, bana verilenlerin fazlasını istediğimden değil. Bana verilenlerin hakkını veremediğimden muzdaribim. Sanki verilen tüm nimetlerin hakkını veriyorum da daha fazlasını isteyebileyim. Ne büyük bir gaflet olurdu (!)

Aslında burada bir çelişki var. Bir yandan kendisi ile barışık biri olduğumu iddia edebiliyorken bir yandan da hala birşeyleri değiştirmeyi düşünebiliyorum. Bana da garip gelen bir durum. Ama aslında eskiden kendime daha çok işkence ederken şimdi daha az ediyorum. Aradaki fark sadece bu.

Ben kendimi bildim bileli bir ilerleme, bir aşma, bir geliştirme triplerindeyim. Neyi aşıcam, neyi geliştiricem adını hiç koymadan sürekli olarak mevcut durumumdan bir tatminsizlik haleti ruhiyesi var. Bu işin sonu da nereye varacak bilmiyorum ama gerçekten böyle olmaktan çok sıkıldım.

Basit, renksiz, durağan bir hayata sahip olarak ve hiçbirşey üretmeden, kimsenin hayatında önemli biri olamadan ölmekten çok korkuyorum.

14 Mayıs 2013 Salı

Lütuf'a Yeni Bir Bakış





Hani biz lütuf olarak bazı şeylere sahip olduğumuzu düşünüyoruz ya ... aslında sadece bize verilenler değil aynı zamanda istediğimiz halde bize verilmeyenlerin de lütuf olduğuna inanıyorum.

Bizi kendi nefsimizden koruyan en önemli şey sahip olduğumuz irade değil aslında bize nasip olmayan ama çok istediğimiz şeyler. Zira, bu istediğimiz şeyler genelde nefsimizin hoşuna giden ve bizi bozacak şeyler. Halbuki bu bozucu şeylere sahip olamadığımızda bize bir lütuf verilmiş oluyor ve bunun genelde çok fazla idrakinde değiliz.

Kendime bir nebze olsun hatırlatma olması dileğiyle...


20 Nisan 2013 Cumartesi

Paradigma Değişikliğine Davet



Paradigmaya olan sessiz isyanımı artık içimde yaşadığım günlerin sonuna geldik. Mevcut paradigmayı reddetmeye ve yeni paradigma oluşturmaya bütün entelektüelleri davet ediyorum.

Şimdi yukarıdaki cümle ile giriş yaptığımda sanılacak ki hayatımı baştan aşağı değiştirecek bir karar alarak azık torbamı da sırtıma yüklenip dervişliğe başlayacağım. Aslında ruhumda ki isyan bu tür bir şey yapmaya oldukça uygun bir iklimi sunuyor ama komformizim mikrobu vücudumu istila etmiş durumda ve sürekli korku hormonlarımı tetikliyor.

Benimkisi asil ve bedeli ödenen bir isyandan ziyade ehlileştirilmiş bir eşkıyalık  O yüzden entelektüel triplere girmekten ziyade haddimi bilerek bunu kabullenmeyi tercih ediyorum. Belki asalet isyanda ama en azından onurumu ve zihnimin özgürlüğünü bu şekilde elde edebileceğimi umut ediyorum.

Diğer yandan neo liberal paradigmayı kökünden söküp atarak bize ait özün asli paradigmasını hayata geçirebilecek her türlü oluşuma girmeye hazırım. Sadece bende ki yetenek, birikim ve en önemlisi de cesaret bu tür bir hareketi tetikleyecek çapta değil. Benden sadece bir er olur. Savaşı başlatacak ve kazanacak bir general değil.


27 Şubat 2013 Çarşamba

Kendime Katlanmak


Bir şey itiraf etmem gerekiyor. Bazen hasbel kader sosyal ortam paylaştığım insanlara haksızlık ediyorum. Onlardan bana tahammül etmelerini ve hatta bazen de katlanmalarını bekliyorum. Ama aslında ben bile kendime katlanamıyorum.

Acilen insanların bana katlanmalarını beklemekten vazgeçmeliyim ama bir türlü bu hissiyatıma engel olamıyorum. Belki bu gayet basit bir beklenti belki de hayattan istenebilecek en zor şey. Emin değilim gerçekten.

Tek emin olduğum bu beklenti ile yaşamaya devam etmenin bana zarar verdiği ve de hiç de mantıklı olmadığı. Kendime katlanamazken bubeklentim oldukça tezat oluyor.

Kendime katlanamama durumu aynı zamanda beni hızla anti sosyalliğe itekliyor. Hiçbir sosyal ortam beni içinde olmaktan mutlu etmediği gibi insanlarla herhangi bir şey paylaşma ya da en basitinden iyi vakit geçirebilme yetim neredeyse tamamen köreldi.

Allah belki sonumu hayır eder diye ummaktan başka da sebepler dairesinde bir çözümüm yok şu an.

22 Şubat 2013 Cuma

Tüketiyoruz ama Nece Tüketiyoruz



Harala gürele yaşamaya tekrar döneli neredeyse 8 ay oldu. Hizmetlisi olduğum kapitalist sisteme olan hayranlığım ve tiksintim de yeniden depreşti.

Sisteme hayranım zira; kendini insani zaafları kullanarak sürekli yeniliyor ve kendine tâbi olanları kendi iradeleri ile esir ediyor. Yeryüzü tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir gelişme bu.

Sistemden bir yandan da tiksiniyorum çünkü tek geçerli tutum "sahip olmak" ve "tüketmek". Tüketebildiğin kadar tüket hatta tüketemeyebileceğin kadar bile tüket. Yuuhhhh diyene kadar tüket...İşin özeti bu.

"Sahip olmak" için vazgeçtiğimiz ruh dinginliğini avm lerde satın aldığımız şeylerle telafi gayretindeyiz ama o kadar eminim ki bir çok kişi için satın alma ameliyesi çok kısa bir tatmin hissinin ötesinde fayda yaratmıyor. Bu tatmin geçtikten sonra yine o kof ruhumuzla başbaşa kalıyoruz.

Tabii bir de sahip olduklarımızla sosyal statü edinebildiğimiz bir çevrede yaşadığımızı da atlamamam lazım. Çok zor edinilebilen karakter özellikleri yerine parası olan herkesin alabileceği materyaller sayesinde sıradanlaşan bir statü algısı var artık. Bence asıl konu da tam burası. İnsanlar artık aldıkları ya da almayı hayal ettikleri şeyleri kendilerine getireceği kullanım özelliklerinden çok diğer insanların onlar hakkındaki düşüncelerini olumlu etkileyeceğini umarak / planlayarak alıyorlar. Bu da ihtiyaç duyulduğu için değil "desinler"  diye alınan şeylerle hayatımızı doldurduğumuz anlamına geliyor. Velhasıl kelam kapitalizm bu bitmez tükenmez gelişimini bu tür zaaflarımıza borçlu.

...Ve Tanrı Kapitalizm'i Yarattı...


30 Ocak 2013 Çarşamba

Hayat Beklenlentileri



Hayattan çok az şey bekleyenler için hayatın zor olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Ama hep yanılıyorum...

Ve..Düşünüyorum: Hayatı yaşanmaya değer kılacak ne var?