
Bir arkadaşım Macaristan'a gitme kararını alıp almama konusunda tereddüt yaşadığım günlerde birşey demişti. "Bence git. Zincirlerinden başka kayıp edecek neyin var ki?" Yani kayıp edecek birşeyim olmadığını ima etmişti.
Biraz arabesk bir cümleydi ama gitme kararımı almamda çok etkendi. Daha sonra aldığım birçok kararda da kayıp/kazanç analizini yapmam konusunda yeni bir sistematik geliştirmeme neden olan bir cümleydi de aynı zamanda.
Bununla beraber hayatta hep kayıp edecek birşeyi olmadan yaşamak da baydı diyebilirim. Önem verdiğin şeylerin, fikrine değer verdiğin insanların ve parçası olmaktan gurur duyduğun grupların da hayatında yer olması gerekiyor. Maalesef, benim bu tür konularda eksik bir hayatım var. Bilerek, isteyerek, bilinçli tercihler sonucunda varılmış bir nokta benimkisi ama eksik olduğunu ancak şimdi anlıyorum. Eşyanın kölesi olmamak için sahip olduğum şeylere önem vermiyordum, ayakbağı olmasınlar diye insanlarla irtibatı asgariye indiriyordum, tembelliğimden ve içimdeki insan sevgisi azlığından herhangi bir grubun parçası olmaktan canım sıkılıyordu. Gelelim görelim ki, aslında doğru yapmıyormuşum.
Arada bir küçük şeylere sahip olmanın hazzını yaşamak, saygı duyduğun kişilerle hasbihal etmek ya da bazen sıkıcı bile olsa bazı şeyleri bir grup insanla paylaşmak aslında hayatın önemli parçalarıymış.
Bu yaştan sonra bu eksikleri giderebileceğimi çok sanmıyorum zira sahip olduğum korkulardan ördüğüm kendi halinde bir yaşam pratiğim var. Suya sabuna dokunmadan yaşıyorum. Ama "böyle olmasaydı iyiydi" demeden de kendimi alamıyorum.