24 Ekim 2012 Çarşamba

When I was in London...


Son 5 yılda üç başarısız girişimin ardından hiç beklenmedik şekilde gerçekleşen Londra seyahatim ağzımda kekremsi bir tat bıraktı. Her zamanki gibi çok miktarda iş ve eser miktarda turistik şekilde geçirilen 4 günün ardından yurda ayak basıp duty free nin toprağını öptüm.

Bu seyahatin ardından ilk farkettiğim şey ise insan birkaç yıl yurtdışına gitmeyince havaalanı acayip değişiyormuş. Herşey bir allakbullak olmuş ki lounge lardan güvenliğe kadar bir sürü değişiklik vardı. İkinci olarak ise; gerçekten yaşlanmışım. 3 gece içinde sadece bir akşam o da çok kısa süreliğine gezintiye çıkabildim. Çabucak yoruluyorum artık. Ayaklarıma karasular inene kadar mağazaları dolaşıp geceleri sokakları arşınladığım günler sanırım artık geride kaldı. O mağaza senin bu mağaza benim dolaşmak haricinde alemlere akma (!) kısmının yerini ayaklarını uzatıp tv izlemek aldı.

Londra'ya gelince... Şu ana kadar Avrupa'da gördüğüm en kendime uygun şehir diyebilirim. Hem de açık ara! Çok hareketli, kendine göre kontrol altında kaosu ve de tarzı olan bir şehir. Dünyayı ilgilendiren birçok kararın alındığı binaların yanlarından geçerken kendimi çok garip hissettim gerçekten.

Zenginliğin, ihtişamın, tarzın, egonun ve kozmopolitliğin dibine vurmuş bir yer Londra. Gördüğüm ferrari sayısını unuttum mesela...Ya da müzikal sayısını...Ya da dünyaca ünlü markaların sıra sıra dizildiği onlarca sokağı...Sokaklarda İngiliz'lerin sayısı yabancılardan azdı mesela...

Havasına diyecek tek laf RESMEN DEPRESIF. İnsanı yaşamaktan soğutur bu kasvet kanımca. Yalnız anlamadığım bu kasvete rağmen şehirdeki bu tempo nasıl gerçekleşiyor. Sanırım ben orada yaşasam sadece uyumak isterdim. Hem de hiç yataktan kalkmadan. Depresif insanlara göre bir şehir olmadığı kesin.

Yine de itiraf etmeliyim ki; keşke birkaç yıl özellikle de üniversite zamanlarımda burada zaman geçirmek isterdim. Kendimi geliştirebileceğim gibi hayata bakış açıma de ciddi katkıları olurdu muhakkak. Şu ana kadar yaşamadığım için hayıflandığım tek Avrupa kenti de Londra oldu dolayısıyla.

Bu saatten sonra gidip yaşar mıyım? Sanmıyorum ! Ama çok kültürlülüğü ve kendine has tarzı ile gerçek bir dünya başkentiydi. Eğer büyük bir sorun olmazsa da yılda en az 1 kez gitmeyi planlıyorum. Bakalım mümkün olacak mı?

6 yorum:

LeVaMi dedi ki...

sanatkar ruhlu kisilerin sehri olabilir londra havasindan oturu. Bol bol yazi yazdirir adama o depresif hava:)

LeVaMi dedi ki...

sanatkar ruhlu kisilerin sehri olabilir londra havasindan oturu. Bol bol yazi yazdirir adama o depresif hava:)

Güllerevurgunum dedi ki...

Sanat bizim işimiz:)

Atatürk Fransızca yerine İngilizce öğrenseydi Türkiye'de ne çok şeyin daha iyi değişebileceğini anladım biliyor musun?

şahika dedi ki...

http://www.youtube.com/watch?v=AakISogT75o

bu yaziya bu sarki :)) epeydir acip acip dinliyorum senin de London albumun varsa bu sarkiyla birlikte yayinlarsin artik :P (youtubedaki videolarin hepsi albumdu sinir oldum)

Güllerevurgunum dedi ki...

hahahah...tam benim anılarıma uygun bir şarkı...

i wish i was in london..walking in the rain:P

LeVaMi dedi ki...

fransizca degilde ingilizce ogrense cok sey degisirmiydi bilmem ama arapca ogrense epey bisey degisirdi turkiye'de ve dunyada:) ek olarak fransizca ogrenmesini cok normal karsilarim " asil ruh, avrupali insan" hayali dort bir yanini sarmisti nede olsa;)