9 Eylül 2009 Çarşamba

Tut Bizi Ey Oruç, Kıl Bizi Ey Namaz...Vıcık Vıcık Bir Ramazan


Kalıplar ve şekiller çerçevesinde yaşamaya, yaşayanlara ve yaşamak zorunda hissettirenlere karşı bu bünye de acayip bir alerji var. Herşeye tahammül edebilen bu bünye, bu konulara tahammülde acayip zorlanıyor.



Son yıllarda bir tür yeni Ramazan şekli oluştu. Ramazan çadırları ile başlayan bu kamusal ramazan, Sultanahmet, Eyüp gibi manevi merkezlerde düzenlenen panayır ve eğlencelerle zirve haline ulaştı. Buna eşlik eden medya ise ramazandan ramazana ortaya çıkan bıyıklı hocaların işgali altında. Dahası, her avâm şeyde olduğu gibi halk bu tür bir ramazan algısına o kadar sarıldı ki; bunun ne kadar yanlış olduğunu gören ve dillendiren kimse yok sanki. Ailelerin iftarı Sultanahmet'in o mahşeri kalabalığında açmak için girdikleri yarış beni resmen şok ediyor.



Ama bu resim içinden en gıcık kaptığım figürleri bıyıklı hocalar. Bir hoca nasıl hoca olur bu memlekette bir türlü anlamıyorum. İpini koparan, ağzı 2 laf yapan ve avamın lisanı ile konuşan kim varsa ekranda vaaz veriyor. Bir sürü teknik fıkhi konuya dalıyor ama kaç kişinin ruhuna tatlı bir huzur veriyor bilemiyorum. İnsanların bilmeye ve korkmaya değil hissetmeye ve yaşamaya ihtiyacı var. Cennet ve Cehennemi bir ödül veya ceza yeri gibi gösteren, okul çocuklarına ders anlatan öğretmen edasının hala prim yapıyor olması sanırım toplumun en ezik yönü. Halbuki; cennet ve cehennem için mi ibadet yapılır? Ramazan şuuru bu mudur? Yoksa Yaradan'ın ile samimiyeti arttırıp içindeki yaratılan duygusunun ne demek olduğunu hissetmek midir?

Aslında insanlara olayın mantığını anlatmak lazım değil mi? Neden aç kaldıklarını? Kime ne yararı olduğunu? İnsani şuur ne demek olduğunu? Yaşamadan inanmanın bir anlamı olmadığını, inandım demekle de inanılmadığını bunu hissetmedikten sonra inanmakla inanmamak arasında bir fark olmadığını falan anlatmak lazım. Ancak o zaman din asli vazifesini yerine getirecektir. Yoksa bıyık hocanın dediği gibi ibadet yapıldığında ya da ramazandan ramazana camiye gidildiğinde değil.


Ne kadar anlatsamda konuyu bütünlüğe ulaştıramıyorum zira, bir insana inanmanın ne demek olduğunu nasıl anlatırsın ki? Hayatının hafifleten tüm yüklerden kurtaran ve herşeye anlam veren bu duyguyu kelimelerle anlatmak mümkün olsaydı keşke...

5 yorum:

K®HAN dedi ki...

bıyık diye genellemezsen,
erozyonun farkında biri olarak
seni destekliyorum.
maksat çoğu zaman üzüm yemekten çıkıyor.

Güllerevurgunum dedi ki...

Bıyık bir metafor aslında. ben okuldaki modası geçmiş öğretmenleri de bıyık öğretmenler diye aşağılarım. Kafamda geri kalmışlığa ve ezikliğe ait ne varsa bıyık ile özdeşleşmiş. Borsada da yeni çıktı bir tabir var. Bıyıklı Yabancı. Aynı o hesap :)

K®HAN dedi ki...

:)

bıyık bırakayım yerine
ey bıyık bırak beni tarzında yaklaşarak
bıyığını bile çileden çıkarabilme
potansiyeline sahip amcalara
bıyık demeyelim yine de
pala diyelim pala.
evet de evet.
anlaşalım.
sonra anlatırım ben sana :)

e.d dedi ki...

Son yıllarda bir tür yeni Ramazan şekli oluştu. Ramazan çadırları ile başlayan bu kamusal ramazan, Sultanahmet, Eyüp gibi manevi merkezlerde düzenlenen panayır ve eğlencelerle zirve haline ulaştı. Ailelerin iftarı Sultanahmet'in o mahşeri kalabalığında açmak için girdikleri yarış beni resmen şok ediyor.

sesli düşünüyorum gibi hissettim. kesinlikle katılıyorum. içine çekmek yerine itmeye başlıyor içine ilerledikçe bu kalabalıklar...

Güllerevurgunum dedi ki...

Çok dertliyim bu konuda :(