Allah'ın bana verdiği bir sürü lütuf olduğundan sürekli bahsederim. Dile getirmeye gerek duymadığım bu lütuflar sayesinde çok rahat ve huzurlu bir hayatım var. Dert olarak algıladığım ve dillendirdiğim şeyler ise sokaktaki vatandaşın dertleri ile aynı değil. Benim derdim kendim ve varlığın kendisi ile. Varlığa nacizane bir değer katmakla... Bu dünyaya bir çivi çakmakla...Büyük büyük hayalleri, idealleri, heyecanları olan biri olmanın getirdiği dertler benimkisi.
Bununla birlikte hayatımda eksikliğini duyduğum en önemli şeylerden biri yediğimin içtiğimin ayrı gitmeyeceği 1-2 kişi. Birçok arkadaşım var. Birkaç dostum da var. Ama herkesle olan ilişkim belli bir resmiyet ve sınır dahilinde. Bu sınırda genelde onların değil benim sınırlarım. Kendi sınırlarımı aşıp insanlarla iletişime geçemiyorum.
Ama geçmeye çalıştım. Bu insanlara arkadaşım da desem dostum da desem aradaki sınırı geçmek için harcadığım her çaba beni hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü insanlar benim için önemli olana aynı oranda değer vermiyorlar. Bunu hissetmek beni kahrediyor.
Bundan şikayet ederken empati de kuruyorum tabii ki. Acaba diyorum aynı hissiyatı ben de muhataplarıma veriyor muyum? Halbuki; dertleri derdim mutlulukları mutluluğum...Samimiyim bu duygularımda ama bu samimiyetimi aksettiremiyor muyum acaba?
Tamam varsayalım ben bunda başarısızım ama dostum, arkadaşım dediğim insanlardan hiçbir karşılık beklemeden benimle dertlenmelerini benimle sevinmelerini benimle birlikte güzel vakit geçirmelerini beklemem çok şey mi?
Samimiyete olan ihtiyacım her geçen gün artıyor. Dünyaları omuzlayıp kaldırabilecek kadar güçlü hissediyorum kendimi ama bir yanım öyle kuvvetsiz ki sanki dünyaya bir omuz atsam omuzum çıkacak gibi hissediyorum. İşte dost bildiklerime omuzum çıktığında o omuzu yerine oturtmak için ihtiyacım var.
Çok değil 1-2 kişi sadece..................