16 Mayıs 2011 Pazartesi

Mutluluğun Sırrı...





İnsan yaşlandıkça ya da olgunlaştıkça öncelikleri ve hayata bakışı değişiyor. Nerden mi biliyorum? Tabii ki kendimden. Hayatımın 3. On yılına başlarken geriye doğru bakıyorum ve sanki hayatımın daha kolaylaştığını hissediyorum. Ruhuma ve zihnime ağırlık yapan konular giderek azalıyor. Birçok kişi gençliğine ve eski günler özlem duyarken beni gelecek heyecanlandırıyor. Bunun ne kadarı her gün ettiğim dualarımın sonucu ne kadarı da tecrübelerimden aldığım derslerin sayesinde ayırt edemiyorum ama ortadaki gerçek artık kendi ile daha barışık biri olduğum. Hayal kırıklıklarımla yaşamayı öğrendiğim gibi yeni hayal kırıklıklarımın olmaması için hayal kurmayı bırakmayı da öğrendim geçen 29 senede. Yalnız en büyük kişisel gelişimi beklentilerin yönetiminde elde ettiğime inanıyorum. Artık hiçbir şey ile ilgili bir beklentiye girmemeyi becerebiliyorum ve dolayısıyla en ufak güzel şey dahi beni mutlu edebiliyor.



Bu aralar bu noktaya nasıl geldiğimi analiz ile meşgulüm. Çok fazla “bu dünya” eksenli bir anlayıştan işleri biraz da oluruna bırakan anlayışa doğru bir tekamül söz konusu. Buna aslında bir bakıma acziyetimin farkına varmak da diyebiliriz. İlginçtir ki, acziyetimin farkına vardıkça zihnim ve ruhum hafifliyor, işler daha da kolaylaşıyor.



Peki her şey çok mu kolay? Tabii ki değil. Hala üstesinden gelmem gereken bir ego sorunum var. Ayrıca, ruhu gelişme için gerekli olan ibadet ve hayat disiplininden de yoksunum. Son olarak da tüm kişisel gelişimimi tecrübeye dayalı gerçekleştiriyorum. Halbuki, teorik olarak da bir şeyler okumam ve öğrenmem lazım. Bir düşünce disiplinine bağlanmam şart ama buna da tembelliğim mani oluyor.



Hayat zaten varlık yolcuğunda bir durak olduğuna göre burada varlığın aslını anlamaya dair çaba sarf etmek asıl büyük iştigal olmalı. Sanırım varlık nedenime dair kendimi sorgulamamın neticesinde bulduğum bu cevap şu an beni rahatlatan, sorunların üstesinden gelmemi sağlayan ve en önemlisi hala yaşamaya devam etmeme neden olan yegane şey. Her gün kalktığımda, parçası olduğum bütünü anlamaya, eksikliklerimi tespit edip gidermeye çalışarak bu dünyadaki vaktimi geçirebiliyorum. Eğer bu noktaya varamamış olsam ve birkaç yıl önceki buhranların içinde olsaydım sanırım ya kafayı yemiş ya da beyin kanamasından ölmüş olurdum.


2 yorum:

ipek dedi ki...

Çok donanımlı bir anlatım ve de çok güzel ifadeler... beğendim...

Güllerevurgunum dedi ki...

Şımartmahyınız efenim ama yine de teşekkürler :)