10 Ağustos 2010 Salı

Bursa'da Zaman




Bursa'lı olalı bugün itibari ile 2 ay oluyor. Son 2 aydır anladığım tek şey ise, bu şehri gerçekten çok sevdiğim oldu. İstanbul'dan küçük bir şehir ama İstabul'un sahip olduğu herşeye sahip. Hatta yeşil alan itibari ile fazlası var.

Hayatımı ise rutine bağladım bile. Ev yerleştirmek bir dertti ama ilk birkaç hafta sonrasında artık tamamen yerleştim ve hatta alıştım sayılabilir. İşden eve bir hayatım var...Zaten İstanbul'da da farklı bir hayat değildi benimkisi. Ondan dolayı bu değişikliğin sosyal boyutu çok zorlamadı beni. Aynı antisosyal varlığım neticede.

Merkeze yakın bir yerde oturma konusunda aldığım kararın ise hergeçen ne kadar doğru olduğunu görmek içimi biraz daha rahatlatıyor. Uzunca bir süre daha buralarda oturmamam için bir neden görmüyorum. Zaten, taşınma fikri beni dehşete düşürüyor. Feci zor bir olaymış.

Peki Bursa' da beni cezbediyor? Sanırım buranın sahip olduğu ruh. Birçok yerden nefret etmemin sebebi olan ruhsuzluktan burada eser yok. Kurucu ruhun izlerini herşeye rağmen taşıyor. Her ne kadar, sanayileşme ve göç şehrin dokusunu yoketme konusunda iyi bir iş çıkarmış da olsa hala umut var. Bursa, İstanbul gibi tamamen yok olmayabilir.

Sokağa her çıktığımda, önünden geçtiğim her cumbalı ev, her çeşme, her hamam ve cami kendimi iyi hissetmemi sağlıyor. Hani o hep vurgu yaptığım bize ait ruhun esintileri benim de ruhumu okşuyor. İstanbul muhteşem bir yer. Güzellikleri ile kıyas kabul etmez bir yer. Bursa ise başka bir yer. Ruhu olan, tarzı olan ve hafızasını henüz kayıp etmemiş şehir.




Ne mutluyum ki buradayım...En azından şimdilik

Hiç yorum yok: