1 Eylül 2010 Çarşamba

12 Eylül Geçse de Kurtulsak...


12 Eylül referandumu...Kimilerine göre Türkiye için yüzyılın fırsatı kimilerine göre cumhuriyetin sonu. Bana göre ise kısır çatışmaların, kısa vadeli politik çıkar peşinde koşanların şov zamanı.


Her daim iç politikadan nefret etmişimdir. Rezil ve seviyesiz insanların iştigali ola gelen ve sokaktaki vatandaşı hedef alan, bir dizi yalana dayanan söylemlerle yapılan bir eylemdir politika ve bu durum Türkiye'ye has bir durum değildir.


Hele demokrasi denen garabet ve bunun politikaya alet edilmesi beni çileden çıkarıyor. Yahu, herkese 1 oy hakkı verirsen zaten politikanın bu kaliteden daha yukarı çıkması mümkün olamaz ki? Daha ne beklemek lazım?


12 Eylül referandumundan benim ümidim (sonradan bir hayal olduğunu anladım) şuydu: Bu sefer partiler üstü bir tartışma olabilir, kişilerden ziyade eylemin kendisi tartışılır buna göre EVET ya da HAYIR denilirdi. Ama özel bir ilgisi olmayan kimse referandumun ne ile ilgili olduğuna dair bir fikir sahibi olduğunu sanmıyorum. Birkaç cılız bilboard ya da gazete ilanı haricinde içeriğe dair bilgiden ziyade, partiler arası deve güreşine şahit oluyoruz.


Yahu bu anayasa değişikliği. Herkesin anayasası yani. Mutabakat arayışı olacağına "iyi olan kazansın" tarzı bir yaklaşımın kime ne faydası var. Gören de belediye seçimleri için kampanya yapılıyor sanır. Yuh artık....!


Bir an önce bitsin bu kampanya dönemi. Hergün birbirlerine laf atan parti sözcüleri ve başkanlarını duymak, görmek, okumak istemiyorum. Artık siz susun, gözleriniz konuşsun.


Ayrıca sokaklarda araba dolaştıran 90 lardan kalma zihniyeti de kınıyorum. Hatta kendilerine ve o zihniyeti bu kişilere aşılayanlara da küfür ediyorum. Zart-zurt şarkılarla bangır bangır araba dolaştırmak nedir yaaaa !

Hiç yorum yok: