Her insanın kendi çapında dünyayı algılama tarzı vardır. Bu tarzı oluşturan etmenlerde herkesin genleri,yaşam standardları,aile ortamı vb. etkenlerden etkilenir. Dünyayı algılamalarımızdaki farklar bizi birbirimizden farklı kılar. Aynı yemeği yerken bile herkes yemeği farklı tarif edebilir. Bu çok doğaldır. Ya da en azından benim için doğal.
"Benim için..." diyorum çünkü insanlar o kadar bilinçsiz ki, kendisinden farklı bir algıyı, tarifi, tanımı ve düşünceyi öcü görmüş gibi algılıyorlar. Bu tür tiplerle karşılaşınca ve bu tipleri kantitatif olarak değerlendirdiğimde sayıları karşısında dehşete düşüyorum. Çoğu zaman da kendimin acayip olduğunu düşünüyorum.
Tamam ben çok kabul gören bir dünya görüşünü temsil etmiyorum ama o kadarda acayip değilim sanki. Eskiden bu duruma hiç tahammül edemezdim. Şimdi ise sadece boşveriyorum ya da boşvermeye çalışıyorum. Evet, bu durum benim etrafımda ukala olarak algılanmama neden oluyor ama umurumda değil.
Yeni yeni dünyayı ve insanları tanıdığım, kabuğumdan yeni çıktığım yıllarda çirkin ördek yavrusu muamelesi görmeye çok içerliyordum. Sonra zamanla aslında bunun bana karşı olmayan bir durum olduğunu anladım. İnsanın sosyal bir hayvan olmasından kaynaklı bir oluşumun kendine göre kuralları vardı ve kurallara uymayanlar "çirkin" oluveriyordu.
Biraz büyüdükten sonra bunun aslında ezik insanların ezikliklerini sosyalleşerek bastırma gayretleri olduğunu farkettim. Huzur o an buldum aslında :)
Lisede başladı bu tiplerle karşılaşmam. Mesela, adam anadolu'dan kopmuş gelmiş ama her hafta operaya gidiyor. Tamam gitsin ama gelip niye bize anlatıyorsun Bana ne? Adam hayatında hatlı otobüsün olduğu şehri hiç görmemiş mesela gelip bana Pier Loti'nin manzarasını yorumluyor. Töbe töbe ... Bunlar futbol oynamayı severlerdi ilk başlarda sonradan futbol avâm sporu oluverirdi. "Tenis oynayalım" diyenler de çıkardı içlerinden. Ya sabır...
Bunları lisede bıraktım diye sevinerek, mutluluk içinde üniversiteye gittiğimde durumun aynen devam ettiğini gördüm ve resmen hayata küstüm. Aynı tipler, aynı tripler sadece TC kimlik no'ları değişmiş olarak karşımdalardı. Bunun bir tesadüf olamayacağını bilecek kadar temel istatistik bilgisine sahip biri olarak mevcut durumun üstüne düşündüm. Yapabileceğim birşey yoktu. 3 yıllık mücadele sonunda kimseye etki edememiş biri olarak tekrar yeldeğirmenlerine karşı bir misyon benimseyip insanlarla uğraşacak değildim. Hele ki, bu insanlar cahilliklerinin ve çapsızlıklarını bastırmak için öngürelemez ve etik değerlere ters hareketlerde bulunuyorlarsa !
Kendi içime kapandım. Çok az ve sınırları net olan dostluklar edindim. Hiçbir zaman futbolu, çiğköfteyi, kulağıma ne hoş geliyorsa onu dinlemeyi, geyik yapmayı sevmekten utanmadım. Suşiden, klasik müzikten, operadan, kişisel gelişim kitaplarından nefret ettim. Entel/dantel görünmek gibi bir kaygım olmadı ama böyle görünenleri (özenle) mor edecek kültürel birikimi edindim. İnsanların hayallerini kurmaktan bile korktukları şeyleri yapmaktan ya da en azından yapmaya çalışmaktanda korkmadım. Ama gidip bunları reklâm da etmedim. Bunların kullanarak popülasyon içinde sosyal statü edinmeye hiç ihtiyaç duymadım.
Şimdi görüyorum ki, doğru yapmışım ve iyi ki de böyle yapmışım. Deryalar içinde bir zerre olmaktan kurtuldum. Herhangi biri farkında mı bilmiyorum ama ben kesinlikle kendimi farklı ve özel hissediyorum. Benim kimseye kabul ettirmek zorunda olmadığım bir dünyam var ve biliyorumki bu dünyaya sahip olmak çok az kişiye nasip olur.
Belki de şizofrenimdir? Ya da narsist? Ama olsun :)