30 Ağustos 2011 Salı

Hayal mi Görüyorum ? !


Çocukluğumdan beri can sıkıcı konulara ilgi duyan biri olmuşumdur. (Tabii can sıkıcı tanımını tv haricinde herhangi bir zevki olmayan yurdumun ortalama insan zevklerine göre yapıyorum ki o yurdum insanı tv de de paparazzi, var mısın yok musun, erman toroğlu vb. kalitede programlar izlediğini unutmamak gerekiyor).

Tarih, politika, ekonomi ve sonrasında da sosyoloji benim zevk aldığım alanlardı... Durum böyle olunca ülkenin, bölgenin ya da dünyanın gündeminin takipçisi olurdum. Takipçiliği ise gündelik değil, geçmişten geleceğe bir süreç çerçevesinde yapmaya çalışmış ve bunu sevmişimdir.

Ama o kadar kısır ve çapsız tartışmaları izlemek zorunda kalıyordum ki bir ideolojimin olmasını engelleyen bir lise dönemi yaşamak zorunda kaldım. Darbe nesli olmak böyle birşeydi. Büyük şeyler söylen yazarlar, şairler, politacılar, bürokratlar ya da sanatçılar ben büyürken ortalarda yoktu. Tabii ben bunların eksikliğini lisedeyken değil de üniversite de ingilizce öğrendikten sonra farkettim. Hala izlemeye devam ettiğim başta The Economist olmak üzere diğer uluslarası yayınları okuyup anlamaya başladıktan sonra bizim konuştuklarımızla dünyanın gündemi arasında neredeyse hiç alaka yoktu. Biz misak-i milli diye ne olduğunu hala tam anlamadığım bir sınırda yaşayıp buna göre gündemi olan bir ülkeydik.

Büyük hayal kırıklığım işte bu dönemde başladı. Ama diğer yönden de bambaşka bir hayalim aynı dönemlerde yeşermeye başladı: Benim ülkem de bir gün dünyanın saygı duyduğu bir ülke olabilecek miydi?

Bir gün sabah kalktığımda rüya görüyorum sandım. Bu ülkenin bir takımı Avrupa şampiyonu olmuştu. Çok kısa süre sonra tüm çocukluğumun efsane kelimesi olan enflasyonun ülke gündeminden düştüğünü görecektim ve tek haneli enflasyon rakamlarına şahit olacaktım. İhracatın 100+ milyar dolar olabileceğini hayallerimde bile görmediğimi ise itiraf etmem lazım. Ya komşular? Savaşın eşiğine geldiğimiz binyıllık komşularımızla artık sınırları kaldırıyorduk. Ohhh bee...

Bunların hepsine bir şekilde alışmışken bu ülkenin önünü tıkayan en önemli sorunun ne zaman masaya yatırılacağını beklemeye başladım: Tam bir geri kalmışlık göstergesi olan "askeri vesayet".

Onu da görmek bugüne nasipmiş. Cumhurunbaşkanın gerçekten cumhuru temsile başladığını bugün 30 Ağustos resepsiyonunu kabul ederken gördüm. Ordunun baş komutanı olması gereken gibi temsilin gereğini yapıyordu. 1997'de post modern darbe görmüş 1980'de ki darbe ile büyümüş biri olarak bu mutlu sonla biten bir romantik film gibiydi.

Tek korkum ise bunların bir rüya ya da hayal olması. Olmaz di mi? Ne olur olmasın !!

2 yorum:

ayse dedi ki...

Olmaz merak etme, gerçek hayattayız. :) Ama asıl korku gerçekliği de yitirebileceğin olsun. İnşallah yitirmeyiz, diyorum ben de. Amin :)

Güllerevurgunum dedi ki...

Emin olmak için yazı yazdım. Yazı da hala burada olduğuna göre galiba bu gerçek :)