Dün gece kurstan dönerken biriyle karşılaştım. Adam 50 lili yaşlarında tek gözü aşırı derecede şaşı ve elinde bir seyyar tezgah taşıyan incecik ve zayıf bir adamdı.Bu adamı görünce hayatıma şükretmem için içimde inanılmaz bir dürtü uyandı.
Hani, bana emanet olarak verilen hayat...Hani, hep şikayet ettiğim ve daha iyi olmadığı için öfke dolu olduğum hayat...Hani, daha iyisini yapabileceğimi düşünüp suçluluk duygusuyla huzursuz olduğum hayat...Hani, kendime zehir ettiğim hayat...Hani, şükretmeyi unuttuğum ve bana verilenlerin kıymetimi bilmediğim hayat...
Bu adam bana herşeyi tekrar hatırlattı. Adını bilmiyorum, hayatı hakkında ise sadece izlenimlere sahibim ama gece o saatte hem de otobüsle elinde o tezgahı zar zor taşıyorsa hayatının hiçte kolay olmadığını kolayca tahmin edebildim.
Sonra kendime baktım... Herhangi bir ailenin her hangi bir ferdi olarak doğdum ama birçok kişinin hayalini kurduğu bir üniversiteyi kazandım. Yine, ülkenin şartlarını düşünürsek gayet tatmin edecek bir hayat standardına sahibim. Benden çok daha fazla efor sarfedip benim yarım kadar kazanan insanlar var bu ülkede. Sonra, süper ötesi harikadan iyi muhteşem bir ailem var. Tamam belki babamla sorunlarım var ama o da aslında çok iyi bir insan.
Düşündüm de aslında benim hayatımda kötü olan hiçbir şey yok. Sadece insan olmanın gereği olan hep daha fazlasını isteme ve açgözlülük durumu var. Mesela, neden daha çok param yok, neden dünyaca ünlü bir üniversiteye gidemedim, neden muhteşem bir ilişkim yok falan filan...
O adama teşekkür ediyorum. Benimle paylaştığı 10-15 dk lık zaman dilimi kendimi hapsettiğim karanlıktan biraz olsun çıkmamı sağladı.
...En önemlisi, bana verilenler için bunları verene şükrediyorum...